32. Bölüm - Zafer

6K 263 15
                                    

Videodaki müziği hikayeyi okumadan bir saniye önce açıp müzik eşliğinde okumaya başlarsanız mutlu olurum. Keyifli okumalar :))

























Öyle acı çektim ki bu akşam, ancak kendimle baş başa kaldığım zaman ne kadar yalnız olduğumu hissediyorum.

Suan da etrafındaki herkesten sana daha yakın olması gereken ben, en uzaktayım. Ve çok mutsuzum.

-Victor Hugo "Adele'ye mektuplar"












Kalbim hızlanıyor tek tük atıyordu. Gözlerindeki donuk bakış yerini hüzüne bırakmıştı. Kendi yaşından kat kat daha yaşlı görünüyordu. Bir insan üç ay gibi bir sürede bu kadar hızlı çökebilir miydi? Ne zamandır bu haldeydi? Çok mutsuzdu...

Etrafımızda ki herşey yok olmuş zaman durmuştu sanki. Bu böyle olmamalıydı. Ona sarılmak istiyordum. Sıkıca hiçbir çaba sarf etmeden ona sarılmak istiyordum. Sadece sarılmamıza büyük bir masa engeldi. Her zaman ki parfümünün kokusu burnumu sızlatıyor gözlerimi dolduruyordu. Nerede kaldı şimdi benim nefretim? Yine onun gökyüzü mavisi gözlerine bakınca unutmaya başlıyordum herşeyi. Ona bakarken nefes almayı unutuyordum. Beynimin içinde onunla ilgili milyonlarca şey düşünürken nefes almayı unutmam doğaldı.

Şimdi onun gözlerinin içine bakarken anlıyordum. Ben gökyüzünü utandıran gökyüzü mavisi iki çift gözü çok seviyordum. O beni sevmese de olurdu ama ben onu sevmeden yapamazdım.

Gülümseyip elinden tuttum.

Ellerindeki sıcaklık ve sert tutuşu özlemiştim. Gökyüzü mavisi gözlerinin içinde kaybolmayı özlemiştim. Çünkü o benim çölümdeki tek yağmurdu...

Ellerimi geri çekmek isterken tekrar elimi kendine çekti. Sadece benim duyabileceğim bir ses tonunda "şükürler olsun." dedi.

"Neye?"

Gözleri doluyordu. Hayır hayır benim beklediğim tepki bu değildi. Noluyor sana böyle aras? Ne yapmaya çalışıyorsun?

Dolan gözlerinin arasından sevinçle tebessüm etti. "Şükürler olsun ki eskisinden daha sağlıksın." "Yaşıyorsun."

Hızla ellerini çekip baş parmağı ile sol gözünden akmak için bekleyen göz yaşını sildi. Bana tekrar gülümseyerek "hoşgeldiniz armina hanım." dedi. Sanki yıllardır görmediği birisini ilk kez görmüş gibi bakıyordu gözleri. Aslında gözlerinde bir sürü duygu görüyordum. Minnet, pişmanlık, mutluluk, özlem ve hüzün...

Murat aramıza girerek "gidelim mi canım?" dedi. Murat'a bakıp gulumsemek istedim ama aras'ın bakışları beni allak bullak etmişti. Murat elimi aras'ın elinden kurtardı ve beni kendine doğru çekti.

Aras'a "şimdilik hoşçakalın aras bey" dedi ama canavarım sadece bana bakıyordu. Gözlerimin içine bakarak "hoşçakal." dedi. Murat ile el ele tutuşarak arkamızı ona döndük ve kapıya doğru yürümeye başladık. Başımı bir saniyeligine arkaya çevirdigimde bana ne kadar acı ve pişmanlıkla baktığını gördüm. Sağ eli ile ağzını kapatarak gözlerindeki yaşların akmasına izin verdi. İste şimdi elindeki alyansı belli oluyordu. Gökyüzü mavisi gözleri kırmızıya bulanmıştı. Ağlıyordu. Ağlama hayır. Neden ağlıyorsun şimdi?! Senden tamamen nefret ettiğimi düşünürken yine bir şekilde kalbimi parçalıyorsun! Yapma bunu! Ne kadar içten içe ona kızsamda onu ağlatan başkası ile birlikte olmam değil yaşıyor, sağlıklı olmamdı. Ondan başımı çevirip sessizce bende ağlamaya başladım. Ne yaparsam yapayım yine ona kıyamıyordum. Kapıdan çıktığımız da buraya geldiğime pişman oldum. Tek istedigim ona birşeyler ödetmekti o kadar. Onun ağlamasını istemiyordum. O ağlamamalıydı. Ona yakışmazdı. Aras Tekelioğlu'nun bir kadın için göz yaşı döktüğü nerede görülmüş?

Karanlığın içindeki canavarWhere stories live. Discover now