10.Bölüm

157 21 28
                                    

"Sence ona bir şey almalı mıyım?" Hongjoong aynadan üzerine tuttuğu yüzüncü gömleğine bakarken telefona doğru konuştu. "Ne de olsa bu bir randevu dedik değil mi? En azından bir hediye almalıyım."

Maddox cips yediği belli değilmiş gibi ağzını şapırdattı. "Bilmem. Eğer o sana almadıysa bu biraz ayıp olmaz mı?"

"Peki ya bana aldıysa? O zaman bu ona ayıp olmaz mı?"

"Ama almadıysa yine ona ayıp olacak. Sanki yeterince değer vermemiş gibi gözükmesine neden olacaksın."

Hongjoong sinirle, "Belki de yeterince değer vermeli! Randevuysa elin boş gidemezsin değil mi?" diye bağırdı ve üzerine tuttuğu haki yeşili gömleği dolabına fırlattı.

"Bana niye sinirleniyorsun? Daha önce kimseyle randevuya falan çıkmadım hiçbir fikrim yok!"

"Tanrım! Telefonu kapa hiçbir işe yaramıyorsun!"

"Bana bak Hongjoong," Maddox ona seslendi. "Uzun zamandır benimle gram ilgilenmiyorsun gözümden kaçıyor sanma sakın! Sevgili yapabilirsin elbette ama sakın beni görmezden gelmeye kalkma tamam mı? Kapatıyorum!"

Hongjoong, Maddox telefonu kapattığında nefesini tuttu. O ve Seonghwa kesinlikle sevgili değillerdi. Herhangi bir şey olduklarına dair bile içinde büyük bir şüphe vardı. Isı partneri aralarındaki açıklamak için çok basit kaçıyordu. Öncellikle Seonghwa'nın ona karşı tavırlarının eski haliyle taban tabana zıt olduğunun farkındaydı. Onunla ilgileniyordu, önemsiyordu ve rutinde olsa bile Hongjoong'un zevk almasını istiyordu. Hongjoong bunların 'sıradan' ısı partneri olayları olduğunu düşünmüyordu. Yine de bu konuda çok emin değildi. Sahip olduğu ilk ısı partnerinin Seonghwa olduğu göz önüne alınınca çok bir fikri olmaması normaldi. Diğer üyelere sormasının da çok mantıklı olmadığını düşünmeye başlıyordu. Öncelikle Yunho ve Mingi birbirlerini asırlardır tanıyorlardı. Elbette onlar için ısıdayken birlikte olmak doğal ve rahattır. Wooyoung'un ilk geldiği andan beri Yeosang ile tanışıyor olması ve San'a karşı bariz ilgisi onları akıl alabileceği kişiler konumundan uzaklaştırıyordu. Geriye Jongho kalıyordu. Jongho'nun kimseyle beraber olmaması aslında iyiydi. Objektif fikirler sunabilirdi ama Jongho'da bunu yapamayacak kadar alfa/omega dinamiğiyle ilgilenmiyordu.

Tüm bunların sonucunda konuşabileceği tek kişi kendisi ve kafasının içindeki çok fikri olmayan diğer kişilikleriydi. Seonghwa'nın kendisinden hoşlanmasına da ihtimal vermiyordu. Özellikle San'a yazdığı mektup yüzünden daha öncesinde hoşlandığı başka birisinin olduğu açıktı. Şu an ondan hala hoşlanıp hoşlanmadığını Hongjoong bilemezdi. O kişiyle bir şeyler yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordu. Acaba ona açılmış mıydı? Onu kabul etmemiş miydi? Eh, Hongjoong bu sonucu çok mantıklı bulmadı. Seonghwa'nın sevgisini biri neden kabul etmesin ki?

O kişinin kim olduğunu bilmek için pek çok şeyi göze alabilirdi.

Kafasını iki yana sallayarak düşüncelerinden uzaklaşmaya çalıştı. Şimdi bunları düşünmek yerine hazırlanıp başka birisinden hoşlanan ya da bir zamanlar hoşlanmış olan Seonghwa ile randevuya çıkmalıydı.

*

Hongjoong, Seonghwa ona yaklaşırken düzgün durmaya çalıştı. Elinden geleni yapmaya özen gösterdi ama yerinde ileri geri sallanmaya engel olamadı. Seonghwa'nın kendisine aldığı çiçek buketini görmezden gelmek için elinden geleni yaptı. Yine de Seonghwa yanına geldiğinde ellerini uzatıp çiçeği kendisine çekmesine engel olamadı.

"Teşekkür ederim." Çiçeği koklarken kirpiklerinin üstünden ona baktı. "Çok sade giyinmişsin."

Seonghwa gri bir hırka, siyah kumaş pantolon ve şapkası ile gelmişti. Hongjoong gereğinden fazla süslendiği için sinir oldu. Yarısı ağartılmış saçları, iki farklı kumaşa sahip pantolonu, kazağı ve yeleği gözüne çok gazla geldi.

Alfanızı nasıl eğitirsiniz?Where stories live. Discover now