Giriş

782 30 6
                                    

1348 yılında, İtalya'nın en güzel şehirlerinden birisi olan Floransa'da, veba salgını hüküm sürüyordu. Bu akıbet, yaptığımız kötülükler yüzünden semavi kuvvetlerin veya haklı İlahî öfkenin bizi ıslah etmek için getirdiği bir afetti. İnsan zekâsı ve basireti ve bu afete bir çare bulabilen şahısların himmeti ile hastalığın şehre girmesi önlenmişti. Sağlığı korumak için bir çok tedbirler alınmış, ayrıca Allah'ın lütfunu dilemek için tövbe ve dua günleri tertiplenmişti. Buna rağmen veba o yılın ilk baharında baş göstermiş ve feci tesirlerini yapmaya başlamıştı. Şehrimizin bu elemli durumunda İlahî ve beşeri kanunların rolleri hemen tamamen ortadan kalkmıştı. Memurlar da, papazlar da hastalığa tutuluyor ve ölüyorlardı. Kimse kimseye yardım edecek halde değildi, herkes kendi başının çaresini arıyordu.

Hiç bir komşu ve akraba ötekine el uzatamıyor. Birbirlerinin yanına yaklaşamıyorlardı. Kardeş kardeşi, karı, kocayı bırakmıştı, hatta ana baba, ziyaret ve bakım vazifelerini unutarak çocuklarından kaçıyorlardı.

Bakılsalardı kurtarılabilecek olan pek çok insanlar ölüyordu. Bakımsızlık ve salgının şiddeti yüzünden ölenler o kadar çoktu ki, onları görmek değil, adlarını işitmek bile dehşet saçıyordu. Böylece şehrimiz, hemen hemen boşalmış olduğundan 7 genç kadın, kutsal Santa Maria Novella kilisesinde bir salı sabahı verilen vaazı dinliyordu. Zaman icabı, yaz esvaplarını giymişlerdi. 7 kadın da birbiriyle dosttu, içlerinde 28 yaşından daha büyük ve 18 yaşından küçük kimse yoktu. Zekâ, asalet, güzellik, cazibe ve iyi huy onların süsüydü.

Belli bir sebep olmasaydı, onların adlarını söyleyebilirdim, ama aşağıda, anlatılacak hikâyeler yüzünden onların yüzünün kızarmasını istemem. Çünkü bugünkü günde eğlence adabı eskisinden daha sıkıdır. Yalnız hikâyede karışıklığı önlemek için onlara birer ad takacağız.. En yaşlısına Panpine, İkincisine Fiametta, üçüncüsüne Flomena, dördüncüsüne Emilla, beşincisine Lovretta, altıncısına Neifile ve nihayet yedincisine Eliza diyeceğiz.

Bu yedi kadın, tesadüfle kilisede bulunmuşlar ve bir birlik olmuşlardı. Bir çok iç çekmeden sonra dualarını bitirmiş ve sustukları zaman Panpine söze başlamıştı, «Sevgili bayanlarım, şurada sanki kaç ölünün gömülmek üzere getirildiğini veya sayıları azalan manastır rahiplerinin ibadet saatlerini hesaba gelmişiz gibi bir his altında bulunuyoruz. Etrafımızda ölü ve hastadan başka bir şey olmayan şu yerden çıkalım. Eve gittiğimizde bir çok hizmetçilerimizden yalnız bir tanesinin kaldığını görüyoruz, o zaman üstüme öyle bir dehşet düşüyor ki saçlarım diken diken oluyor. Nereye gitsem, ölülerin gölgesine basıyorum. Burada, sokakta, evimde sefalet ve ıstıraptan başka bir şeye rastlamıyorum. Burada da bizden başka kimse kalmadı. Sağ kalanlar da duyuyorum; ki, kendi başlarının çaresine bakıyorlar. Yalnız halk değil, manastırdakiler bile şehvet taşkınlıkları içinde ölümden kurtulmak için din bağlarını çözüp tenin hazlarına düşmüşler. Bu böyle olunca bizim işimiz ne? Burada ne bekliyoruz, ne oluyoruz? Eğer sizler de benim gibi düşünüyorsanız, bir çoklarının yaptıkları gibi, biz de civardaki köy evlerimize çekilelim. Orada kuş seslerini dinler, vadileri ve tepelerin yeşerdiğini, çeşit çeşit ağaçları ve mavi göğü seyrederiz. Temiz hava alır, bol bol temiz gıda buluruz. Sinirimize dokunan şeylerden uzaklaşmış oluruz. Bu teklifi beğeniyorsanız, maiyetinizle beraber hemen yola koyulunuz ve oradan Allah'ın bu afetinin vereceği sonu bekleyerek, halin icabına göre hayatın tadını çıkarırız.»

Öteki kadınlar Panpine'nin bu teklifini öyle heyecanla benimsediler ki, hemen plan çizmeye başladılar ve el ele vererek ayağa kalktılar.

Yalnız içlerinde en mütevazı olan Filamena dedi ki: «Sevgili bayanlar, gerçi Panpine'nin teklifi çok iyi, ama bu kadar acele etmemeliyiz. Düşünün ki, hepimiz kadınız. Bizler zayıf yaratıklarız, korkağız, aksilikler yaparız, sinirliyiz. Eğer kendi başımıza kalırsak kısa zamanda dağılırız. Onun için bizi destekleyecek erkekleri yanımıza alalım.»

DekameronWhere stories live. Discover now