4. Bölüm: Ölmeden Yaşıyor Olmayı Kaybetmek

26 8 27
                                    


medyayadaki şarkıı bölümde geçen şarkııı

dinlemeniz tavsiye edilir efenim, güzel okumalar ...

BÖLÜM-4:

"çok bir olay yok görünürde, kanayıp kapanan yer derinimde"


sürekli kaçmak var hayatta, ölmeden yaşıyor olmayı kaybetmek...

hayatın yenilgisi onu yaşamak edindiğimizde mi başlar? yenilgilerinden sebep mi her gittiğimiz yola taş koyar? belki de, bizim önümüze her şeyi sunabilme gücü varken kendisine ait edinebilecek hiçbir şeyinin olmamasındandır bu kızgınlığı hayatlarımızın, ne dersiniz? belki de hayatlarımız yalnızdır. bizlerden bile yalnız...

"sana yemin ederim yalnız değilsin. hatta bir an bile yalnız kalmayacaksın bundan sonra. ayrıca korumasız da değilsin. bu gece o otelden kaçmak zorundaydık çünkü işlenecek bir cinayet ihtimal dahilinde değildi bizim için. ama inan bana yaptığımız hiçbir iş illegal de değildi. botanı duydun, babası asker. yanlış bir iş yapmadık, yapmayacağız ve sana da yanlış bir şey yapılmasına izin vermeyeceğiz, anlıyor musun beni? korkma, endişelenme. sadece bir süre bizim yanımızda olacaksın ama istemezsen görünmeyiz bile sana. görünmeden koruruz. bu işle ilgin ne bilmiyorum ama sana azıcık bile zarar gelmeyecek, söz veriyorum."

daldıkları boşlukta boğulmalarına ramak kalmış gözlerim o boşluktan bi süre ayrılamadı. 

"ebra" dedi ayaz onlarca açıklamasını içeren uzun bir konuşmadan sonra. ismimi ilk kez onun sesinden duydum. 

"bak, biliyorum bize güvenip güvenmeme noktasında aklın o kadar çok karıştı ki. şu son üç saatte yaşadığın şeyleri başka bir insan en yavaşlatılmış, bir ömre yayılmış haliyle bile yaşayamaz inan bana. bunları kaldıramaz ama-" sözünü gözlerimle, gözlerine olan bakışlarımla kestim. 

o konuşurken gözlerimi yavaşça gözlerine diktiğimde susması gerektiğini, bir şeyler söyleyeceğimi tek bir bakışımdan anlamıştı ki konuşmasına devam etmedi. dünyanın en merhametle bakan gözleri o an sadece benim konuşmamı bekledi. 

zihnimi meşgul eden tek bir bilgiyle konuştum ben de

"ailen yaşıyor!" dedim korkudan çok umut dolu gözlerle

"onlar ölmemiş..." 

"evet" dedi ve kendini umutlandırmak istemiyormuşçasına, kendi dolu gözleriyle fısıldadı ayaz

"sanırım onlar... ölmemiş." içinde sevinçle çığlık atan çocuğa sarılmak istedim o an ve 

sarıldım. 

çok fazla üzüntünün tek başına taşınamayacağı gibi çok fazla sevinç de paylaşılmadan yaşanamaz. sevinçlerimiz içimizde dolar ve paylaşmadığımız noktada, doldukları yerde donakalırlar. 

paylaşılamayan sevinç gerçek anlamda yaşanamaz.

bu sarılma anımızda ise kelimenin tam anlamıyla donakalan oydu. ayazdı

sanki sevincini birisiyle paylaşana kadar ailesinin yaşıyor olma ihtimaline inanamamıştı. bir bilgi olarak tutmuştu içinde bunu ve gerçekliğini sorgulamaya dahi cesaret edememişti. 

sanki ben ona sarılınca içindeki çocuk sevinme faslının tamamını benim omuzlarıma bırakıp, kendisi inanma faslına geçmişti

o çocuk ailesinin varlığını tekrar hatırlamıştı biz sarılınca

"çok mutluyum" diye fısıldadım ona da aynı duyguyu empoze etmeye çalışırken. ailesi yaşıyordu ve en çok o mutlu olmalıydı

kollarıyla beni sarmadı, "ben de mutluyum" demedi fakat beni düşündüğünü belli eden tek bir söz söyledi

"ölümle tehdit edilirken bile" dedi ve fısıldayarak ekledi 

GİRİFTWhere stories live. Discover now