6. Bölüm: Sonuna Kadar

23 3 11
                                    

BÖLÜM-6:

"kızı bayılttın mı lan? ne konuşması yaptın, allah aşkına nasıl tanıttın bizi söyle? ya da söyleme kanka, dur şu an hiç hazır değilim. fuhuş çetesiyiz bile demiş olabilirsin sus o yüzden." bankta uyuyakalmıştım ve ayaz hiç rahatsız etmeden beni kucağına almasına rağmen hafif bir sarsıntıyla tekrar uyanmıştım.

 yalnız insanlar sessizliğin insanlarıdır. en ufak ses ve tenlerine değen hafif bir meltem dahi onlar için bir uyarıcıdır. fazlasıyla hissedilesidir.

"boş yapmayı kes ve uyu botan. birazdan ben uyuyacağım sen uyanıp nöbet bekleyeceksin." kucağındaki beni dikkatlice uzun koltuğa yatıran ayaz biraz sonra üzerimi ne olduğunu bilmediğim bir şeyle örtmüştü. hemen ardından konuştu.

"kısa kaldı bu, üşür." dedi üzerimi örttüğü şeyi kast ederek

"bunu da al, üşümesin." üzerime örtülen bir başka şeyle duruma anca aymıştım. anında gözlerimi açarak konuştum

"saçmalamayın, siz üşüyeceksiniz. ben iyiyim, alın lütfen." dedim ceketlerini iki elimle onlara uzatırken. tek kaşını kaldırmış 'sen ne iş' bakışlarıyla bana bakan ayaz cevap verdi

"sen uyumuyor muydun yürüyen edebiyat? o kadar taşıdık, yorulduk boşuna mıydı?"

"taşıdık yorulduk derken? sendelemedin bile yalancı. ayrıca ben mi dedim sana gel beni taşı diye?" yüzündeki sırıtışla konuştu

"e uyanıkmışsın ve taşıma da dememişsin ama."

"ben de uyanığım beni de taşısana ayaz, böyle bir hizmetin varlığından habersizdim de bugüne kadar." diyerek bana destek atmak suretiyle botan girdi bu sefer araya. ayazın bozulan yüzü botana döndü

"rahmetli seyit onbaşıya danış sen bunu kardeşim. mermi diye düşman gemisine seni fırlatsın da vatana millete bir hayrın dokunsun en azından."

"ilk epri girişimin olduğu için acıyorum ve bir şey söylemiyorum. yazık, komik olduğunu düşünebilmek herkesin hakkı." botanın umursamaz yüzüne bakarken mimiklerine gülmemek elimde değildi. komik olmaya çalışmazken bile komik birisiydi. kalbinin güzelliği yüzünden, bakışlarından yansıyordu etrafa ve hira denilen kız her kimse çok şanslıydı. ama sanki şu an için bakışlarında sinirle karışık bir hüzün de vardı botanın. ayaz da sanki benimle aynı şeyi düşünmüş gibi botanı zorlamaya, konuşturmaya başladı

"seni döverim botan, kaçtır gözüme batıyorsun zaten." ayaz sinirle botana çıkışırken botan da karşılık verdi

"sıkıyorsa döv lan, kaç gün oldu ben seni dövmeyeli, aşerdin herhalde sen?"

"bak oğlum!" dedi ayaz ortam iyice gerilirken

"aşermek maşermek siktirtme belanı. sen beni hayatında ne zaman dövmüşsün de bir de anlatıyorsun lan? rüyalarını anlatıp durma siktirgit!"

"gel şurada hatırlatayım ben sana nerede dövmüşüm, nasıl dövmüşüm, gel lan!"

ben şaka yaptıklarını düşünürken gerçekten birbirlerinin üzerlerine yürümeye başlayan ikiliyi iki elimdeki ceketlerini tam ortalarında tutup kaldırarak böldüm

"ceketleriniz elimde kaldı" diyerek minik bir sırıtış gönderdim onlara. ikisinin de bakışları aynı anda bana dönerken çektiğim dikkatten faydalanıp yönümü botana dönerek konuştum. uzun boyuna karşılık başımı göklere kaldırmam gerekti tabi biraz. ayazın sinirlerini atmasını sağlama görevi bitmişti. bunun bir tık fazlası botana kendisini dövdürmek olurdu. bu şekilde botan sinirlerini atar diye düşündü fakat botanın sinirlerini değil üzüntüsünü atması gerekliydi ruhundan ve bedeninden. tam da bu yüzden şimdi ben devreye girip üzüntüsünü meydana çıkarmalı, ona iyi gelmeliydim.

GİRİFTWhere stories live. Discover now