2.

847 112 109
                                    

Selamlar,

Tanıtımsız bam diye girdik kurguya malumunuz, o yüzden bu bölümün başında birkaç açıklama yapmam icap eder. Bu bir yeraltı hikayesidir. Gerçek olaylardan ilham alınmıştır ancak tek bir yöre veya kişiyle sınırlı değil, yerli ve yabancı mafya örgütleri hakkında bilinen hikayeler, kurgudaki baş karakter etrafında derlenip toplanıp günümüze uyarlanmıştır. Kurgunun bütünü tamamen hayal ürünüdür, gerçek kişilerle ilgisi yoktur.

Olumsuz örnek oluşturacak, rahatsızlık verecek şiddet betimlemeleri, üst düzey argo ve ciddi suç unsurları içermektedir. Yöresel özellikleri taşıyan karakterlerimiz mübalağalı ve ironik olabilir, olayların yöreyle ilgisi yoktur tamamen kişiseldir.

Bu hikayede ne suç ve suçlu/ ne şiddet güzellemesi yapılır, bilakis her suçun ilahi ve anayasal adalette karşılığı da hikayenin ilerleyen dönemlerinde tecelli bulacaktır. Mafya, haksız kazanç elde etmek amacıyla silahlı şiddet eylemleri göstererek dürüst insanların malına, canına, onuruna acımasızca zarar veren; devletin yasalarını çiğneyip anayasal düzenin işleyişini bozan zararlı bir oluşumdur. Mafyanın romantize edilmesi veya kahramanlaştırılması akılla ve sağduyuyla açıklanacak bir durum değildir.
Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar, kafanıza takılan bir şey olursa yorumlarda yazın.
Keyifli okumalar.



Çukurova, 3 yıl önce

Yağlı duman altı küçücük mekanın dirsek dirseğe ancak sığışılan orta masalarından birinde iki delikanlı kahvaltı ediyordu. Bulana bulana iştahla yedikleri kuzu ciğeri ve yanında acılı şalgam, akşamdan kalma iki delikanlının açlığını gidermemiş olacak ki gözünde gece gündüz çıkarmadığı güneş gözlüğüyle dolaşan uzun boylu olanı, ocakbaşındaki ustaya seslendi.

"Ustam bakele! Bize iki sokum daha kat."

Kırk yıllık ciğerci ustası başıyla eyvallah çekip buzdolabındaki şişlere geçirilmiş taze etleri çıkardı, harıl harıl yanan mangala dizdi. Az sonra hazır olan ilave tabakları gençlerin masasına götürünce tepelerinde dikilip uzun boyluya şaka yollu sataştı.

"Ulan kuşluk vakti güneş gözlüğünlen ne geziyürsün, Allahını mı kaybettin hırbo?"

Uzun boylunun kuzeni, üç parmak eninde ısırdığı lavaş ekmeğini iştahla çiğnerken boğulurcasına dizlerine vura vura gülmeye başladı. Kuzeni masanın altından ayağını uzatıp dizini tekmeleyince sandalyesinden düştü. Tekmesiyle yere kapaklanan arkadaşına hiç aldırmadan ciğerci ustasına döndü, ağzında çevirdiği ciğerleri şapırdatıp lakayt bir sırıtışla

"Heye benim babam, Allahımı kaybettim peygamberimi arıyürüm, buralarda gördün?" Diye yaşlı adamı yanıtlayıp gözündeki kocaman simsiyah gözlüğü sağ elinin serçe parmağıyla hızlıca kaldırıp indirdi.

Usta, delikanlının sol kaşının yarılmış ve gözlerinin altının patlıcan moru çürüklerle bezeli olduğunu görünce anlayışla başını salladı.

"Aco gene hangi itin kuyruğuna bastıysan de get, evinde zıbar, ortalarda gezinme pireli enik gibi!"

Usta yeniden ocakbaşına döndü, üstünü başını silkeleyerek düştüğü yerden kalkan diğeri hiçbir şey olmamış gibi dürümünden koca bir ısırık daha aldı. Sakız gibi ciğeri keyifle çiğnerken

"Başladı gene soktuğumun hacı babası! Sen de bok vardı amına koyayım façayı çizdirdin, malamat olduk elearşı! Dabancayı atıp altı kişiye kafa göz dalmak nedir gurban olduğum? Herifleri bayıltmışız, ayıltacam diye kanala sokup çıkarıp üç saat daha dövmek nedir? Dayak atmaktan imanım gevredi lan, belim çatladı, avuçlarım patladı! Dövek dediysek insan gibi döveydik! Ben senin hırsının ıstırabını sikeyim Aco gardaş! Siktin belamı!"

HARBİWhere stories live. Discover now