5.

456 93 79
                                    

İzmit, Körfez

Evlerinin salonundan sokağa bakan geniş bir cumba girintisi vardı, Meyil dizlerini göğsüne çekmiş orada oturuyordu. Bazı geceler buraya oturup göğe bakarak yıldızları görmeye çalışırdı fakat her daim gri olan Körfez havası, geceleri kirli bir mora boyanır tek ışıldayan nokta bile göstermezdi.

Üvey babası gece yine çok geç ve sarhoş gelip annesini hırpalamıştı. Böyle akşamlarda Meyil kapısını kilitleyerek uyuyordu. Çekmecesine bir de sustalı çakı saklamıştı, onu kullanıp adamı hadım ederek hayatının dersini verebilecek gücü olmasını diliyordu. Sonra vazgeçip gözyaşlarına boğuluyordu.

Annesi niye katlanıyordu ki? İşsiz güçsüz değildi, istese Muarrem itini başlarından atar ve anne kız gül gibi geçinirlerdi. Zaten beş kuruş faydası yoktu, tüm kazancını kendi sülalesine veriyordu. Üstelik Sibel'in kazancını da elinden alıyordu. Bir kadın kendine bunu niye yapardı, anlamıyordu. Annesi, gözünde her zaman çok güzel, çok yetenekli, çok becerikli, ağzı laf yapan, tuttuğunu koparan güçlü bir kadın olmuştu fakat potansiyelini harcadığını görmek onu üzüyor hatta öfkelendiriyordu. Sibel onca becerisine rağmen kendi elleriyle hayatını ziyan etmişti, büyük büyük konuşmayı sever fakat iş icraata gelince puf diye sönerdi. Meyil, aklı erdiğinden beri annesi gibi olmamayı en büyük takıntısı ve savaşı haline getirmişti.

Sıradan ailelerin pazar kahvaltısında bir masanın etrafında keyifle toplandığı saatlerde o yine yatak odasından yükselen seslere kulaklarını tıkamak istiyordu fakat kopası kulakları yine her şeyi duyuyordu. Duymak istemediği öyle çok şey vardı ki...
Hepsi narin omuzlarının kaldırabileceğinden çok ağır şeylerdi.

Muarrem odada annesine hakaretler ediyordu, bazı patırtılar duydu. Omuzlarını kulaklarına çekti. Bu defa kendisiyle ilgili sesler yükseldi.

"Bir de üniversitesi mi çıktı başıma? Sizinle mi uğraşıcam ben? Girsin bir fabrikaya eve para getirsin ya da evlensin gitsin! Bu değirmen neyle dönüyor haberin var mı? Senin üç kuruşunla oluyor mu sanıyorsunuz siz? Ancak adamın iliğini kemiğini sömürmeyi bilirsiniz! Kim verecekmiş onun parasını? Para para diye yediniz beni!"

"Yeter Muarrem bağırma! Senin paranı filan istemiyor. Babası okutacakmış."

"Babası önce mapusta kendine sigara parası bulsun! Yalancı sürtük seni! Şevket neyle okutacakmış? Benden zırnık işlemez bunu bilsin yalnız bu evden çıkarsa bir daha da kapıma sokmam! Zaten giderse orospu olacak. Yeter be!"

Sibel odanın kapısını çarpıp soluk soluğa çıktı, kendini balkona atıp serin havayla biraz sakinleşmeye çalıştı. Az sonra içeri seslendi,
"Meyil üstünü değiş, yürü dükkanı aç, gelen olur..."

Meyil çoktan giyinmişti, anahtarı alıp usulca ayakkabılarını giyip sokağa çıktı, görmez adımlar ve duymaz kulaklarla adeta bir sarhoş gibi sendeleyerek Şanzelize kuaför salonuna gitti. Otomatik pilotta ve bilmem kaç bin feette yüksek basınçlı atmosferde seyreder gibi dükkanın temizliğini yaptı. Arkadaşları öğleden sonra mesajlar atıp sahildeki kafeye gelmesi için ısrar ettiler. Annesi, bir müşteriye fön çekerken makineyi Meyil'in elinden aldı, çenesiyle kızın telefonunu işaret etti.

"Git hadi dolaş."

"Yok."

"Git dedim arkadaşların yazıyor, gelen giden yok, ben idare ederim."

Meyil durup kadına acıyarak baktı, yanağına döktüğü röfleli perçemlerini eliyle okşayarak geriye çekti ve yanağındaki koyu kırmızı parmak izinin üstünden usulca öptü.
"Geç kalmam." Deyip çıktı. Birkaç adım ilerleyip geri döndü ve gülerek kapıdan içeri başını uzatıp seslendi,

HARBİحيث تعيش القصص. اكتشف الآن