3. Bölüm

498 52 11
                                    

Sökülmüş kalbinin sevgisini şimdi bulmaya kalksan ne fayda?

Siper olan vücudumdu fakat hislerimden bir duvarla siper oldum sana."

Kuş dili/ Süreyya Akay

İnsan, "Sonunda başardım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İnsan, "Sonunda başardım." Deyince rahat bir nefes almak isterdi. Sonunda başardığın şey kendini kurtarmaksa nefesi hayati bir boyutta alırdı. Yaşıyordum, şimdilik tek temennim buydu. Şiddetle esen rüzgar saçlarımı gözümün önünden uçururken onun keskin gözlerine baktım. Rüzgar ne kadar serin esse de güneş bir yandan doğuyordu. Rüzgar titrememe sebep olunca gözlerimi ondan kaçırdım.

"Askerin merhametiyle oynayan kadının ağzı mı söylüyor bunları?" Dedi. Merhamet oynanacak en son şey bile değildi.

"Yaşamak uğruna çok şey feda ediyor insanlar. Tabi ki benim dışımda!" Sesim bir tık yükseldiğinde alayla dalgalandı kaşları. Tepkisi alayla yükselip ciddiyete kadar uzandı.

"Türk olduğunuza inanıyorum doktor fakat İstanbul'a gidene kadar dikkatli olsanız iyi olur." Derken eli belindeki silaha uzandı apaçık bir şekilde tehdit ediliyordum. Acılı bir iç çekmeden edemedim. Onun tehdidi beni bu kadar yaralamamalıydı.

Eli kolu bağlı olmak.

Bu deyimi daha önce hiç düşmemiştim. Şimdi ise bir deyim sanki hayatımı yönetiyordu. Sarsıtıcı olan şey ise bilinmezliğin ortasında kalmaktı.

"Beni çok güzel tehdit ettiniz. Teşekkür hediyeniz muazzam." Dediğimde mavi gözlerimden yüzüme birkaç damla yaş süzüldü. Parmaklarımla yaşlarımı silerken Demir Çakırer tepkisiz bir şekilde durdu.

Çadırların birinden bir türkü sesi yükseldi. Selim öyle güzel türkü söylüyordu ki, kalbim sanki zelzele yaşıyor gibi atmaya başladı. Demir Çakırer'in yanından ayrılırken saçlarım rüzgarda uçuştu. Bozkırda uçuşan hayatım tıpkı saçlarım gibi gözümün önüne geldi. Selim'in olduğu çadıra doğru ilerledim içeriye girmeden sadece türküyü dinledim. Yüreğim öyle çok yanıyordu ki gözlerimden alev alev yaşlar düşüyordu. Sanki geniş bir mezardaydım ve duyguları ölmüş bir avuç insanla sınanıyordum.

Gözyaşlarımı koluma sildikten sonra çadırdan uzaklaştım. Ameliyat olan askerin çadırına girdiğimde asker gözlerini açmıştı ve üstünü giyinmek için debeleniyordu. "Durun lütfen ne yapıyorsunuz daha yeni ameliyat oldunuz doktorunuz olarak buna izin veremem."

"Doktor hanım görevime dönmem icap eder."

"Bakın görevinize dönemezsiniz." Elini koyduğu ameliyat yarasından kanlar sızmaya başlayınca kaşlarım hiç olmadığı kadar çatıldı. "Gördünüz mü iyi değilsiniz lütfen yatın."

"Sana minnettarım bacım ama görev-"

"Kanlar sızarken görevde diğer arkadaşlarınıza zorluk çıkartırsınız iyileşmeden olmaz." O kadar keskin bir cümle kurduğumu fark ettiğim an geri adım attım. "Öyle demek istemedim." Açıklamasız sade bir cümle kurdum fakat asker bana alay eder gibi güldü.

Her Zaman SendinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin