Bölüm 14

79 13 67
                                    

Namjoon, İmparatoriçe için beyaz bir yas cübbesi giyerken hayatının renginin solduğunu hissetmişti. Normalde cenaze töreni bu kadar aceleye getirilmezdi ama İmparatoriçe son arzusunun evliliğinin ertelenmemesi olduğunu söylemişti. Bir sonraki uğurlu gün cenazeden tam yedi gün sonraydı.

Hizmetçiler onu meşgul ediyor, tütsü, çiçekler ve gömüleceği ipek hakkında karar vermesini istiyorlardı. Namjoon, yıkıldığını hissediyordu. Kendisini büyüten kadını kaybetmek yürek parçalayıcıydı ama kederini daha da artıran şey, artık doldurması beklenen İmparator rolüydü.

Yoongi iyileşmişti ve onun yanında kalmaya devam ediyordu. İblis çoğunlukla sessizdi ama yine de rahatlatıcıydı; büyükannesi için bir konuşma taslağı hazırlarken Namjoon'un bacaklarına kedi formunda dolanıyordu.

Seokjin'e yazmak niyetiyle fırçayı birçok kez mürekkebe batırmıştı ama her seferinde başarısız oluyordu. Namjoon, bir korkak olduğunu biliyordu. Bunu kelimelere nasıl dökebilirdi?

Cenaze töreni çok şatafatlıydı ve Namjoon büyük bir kısmını organize ettiği için kız kardeşine minnettardı. Geleneklere uygun olarak Nayoung yüksek sesle ağlarken, Namjoon kalbi ikiye ayrılacakmış gibi hissetmesine rağmen onun yanında metanetini korumuştu.

İmparatoriçe ölürken bile vakurdu ve Namjoon onun son arzusuna gücenmemeye çalışıyordu. Inhyeon cenazeye katılsa da onunla konuşmamıştı. Yoongi onun bir gumiho olduğunu ve kendisini kovalayan cadıdan kaçmak için geçici olarak insan formuna büründüğünü açıklamıştı.

Yoongi ateşin önünde uzanırken, "Sadece birkaç yıl İmparatoriçe rolü oynamak istiyor, sonra sıkılacak," diye açıklamıştı. "Bu mükemmel bir çözüm." Namjoon, mantıklı olduğunu kabul etse de evlenmek istemiyordu.

Hazırlıklar İmparatoriçe'nin toprağa verilmesinden kısa bir süre sonra başlamıştı. Cübbe için ölçü alınmasına izin verirken, resmi belgeleri imzalamış ve düğün yemeği sorulduğunda bıkkınlıkla homurdanmıştı.

Her şey o gece olmuştu. Göğsüne yayılan yakıcı bir ağrı, irkilmesine ve kalbini sıkıca kavramasına neden olurken Yoongi hızla ayağa kalkmış ve onu desteklemek için dirseğinden tutmuştu.

"Namjoon? Neyin var?"

"H-hyung..." diye soludu ejder savaşçısı, kaburgalarının altında bir acı filizlenirken. Acının yoğunluğundan yüzü allak bullak olmuş: keskin, bıçak gibi bir his onu güçsüzleştirmiş ve dizlerinin üzerine çökmesine neden olmuştu.

"Namjoon!"

Yoongi ona sıkıca sarılmıştı ama sesi sanki bir sisin içinde hapsolmuş gibi yankılanıyordu. Nefes nefese kalmıştı, her nefes alışı fiziksel bir darbe gibiydi. Göğsü daralınca İblis'in boynuna sarıldı, pençeleri etine batıyordu.

Namjoon, uzaktan bir kapı çarpma sesi duyduğunda Yoongi "Hoseok!" diye çığlık atıyordu. Ejderha çırpınırken onu tuttuklarında dudaklarından Seokjin'in adı dökülüyordu.

"Neler oluyor?" diye bağırdı General, "Yoongi!"

"Bilmiyorum!" diye tersledi kedi iblisi, Namjoon ileri geri sallanmaya başlayıp gözleri yuvalarından fırlarken. "Siktir... bağ..."

Namjoon'un boynunda altın bir mühür parladıktan sonra hiçbir iz bırakmadan kaybolmuştu. Ejder Savaşçısı acıyla haykırırken, dudaklarından Hoseok'un karşılık olarak çaresizce sızlanmasına neden olan acımasız hıçkırıklar kopuyordu.

"Bir şey yapamaz mısın?" Hoseok, hareket etmesini engellemek için ağırlığını Namjoon'un omzuna vererek sorduğunda "Deniyorum!" diye cevap verdi Yoongi, ejderhaya sihrini akıtırken yüzünden ter damlıyordu.

DRAGON EYES {NAMJİN}Where stories live. Discover now