-3-

171 27 23
                                    

Her şey çok garipti.
Yollar, insanlar, kafeler, hatta pek çok şey aynı ama bir o kadar farklıydı her şey.

Kendi bedeni bile farklıydı mesela, yaşadığı ev, ailesi...
Burada bile bir ailesi yoktu.

Birlikte uyandığı adamdan öğrendiği kadarıyla onunla evliydi, fakir bir çiftlerdi ve bir bebek bekliyorlardı.

Bir erkek nasıl oldurda hamile kalabilirdi ki?!
Bunu dediği an 'kocası' ona garip garip bakmış, sadece erkek betaların ve alfaların hamile olamayacağını söylemişti.

İlk defa duyduğu bu terimleri de öğrenmiş, uyandığında evinde dönmüş olma umuduyla uyumuştu.

Tabii, her şey istediği yada beklediği gibi olmuyordu. Sabah uyandığında aynı küçük evde, koltukta yatan beyaz tenli adama bakarak uyanmıştı güne.

"Genelde omlet seversin ve erik aşerirsin"

Önüne konulan tabağa bakıp şaşkınca beyaz tenliye baktı.
O da en az kendisi kadar şaşkındı, kocasının hafızasını bir anda yitirdiğini düşünüp üzülüyordu, ne yapacağını bilemiyordu.

Dudaklarını yalayıp tabağı itti Hoseok.
"Eriğe alerjim var ve omletten nefret ederim"

Karşısına oturup iki elini sertçe saçlarına geçirdi Yoongi.

"Hoseok, evlendiğimizden beri her sabah omlet yapıyorsun, şu zamana kadar bir kere bile erik yediğinde bir şey olmadı. Neyin var senin güzelim?"

Adamın gerilip sinirlenmesiyle içeriye baskın ve rahatsız edici bir nane kokusu bastırdı. O kadar ağırdı ki insanı rahatsız ediyordu.

Kokuyla birlikte huzursuz hissetmiş, bir elini alışmaya çalıştığı karnına karnına koydu, bunu fark eden Yoongi derin bir nefes alıp ayaklandı ve önünde dizleri üzerinde oturup esmer, zarif elleri tutup öptü.

"Peki güzelim, sen sevmiyorsan ben yerim omleti, sen ne istersin? Yemek yiyip hastaneye gitmemiz gerek artık"

Onun sıcak ve aşk dolu bakışları boş gözlerle buluşunca gözleri doldu Yoongi'nin.

Ne olmuştu? Daha kendisine yeni alışan güzeller güzeli ne olmuştu da hafızasını kaybetmişti?

Ayaklandı, omleti önüne alıp yerken bir yandan çekingence sofraya bakan Hoseoka bakıyordu.

Kendi evine kıyasla daha fazla yiyecek çeşiti vardı ve hepsi tazeydi, afiyetle yerken aklına gelen soruları sormak istedi.

"Nasıl tanıştık?"

"Daha yeni, 6 ay önce görücü usulü evlendik"

"Ne iş yapıyorsun?"

"Birlikte ufak bir kafemiz var, yeni yeni sevilmeye başladı. Bir çok tarifi bizzat birlikte bulduk"

"Kaç yaşındasın?"

"27"

"6 yaş yaş farkı çok değil mi..."

"Ne 6 yaşı Hoseok? Sen 19 yaşındasın. Aramızda 8 yaş fark var"

Şaşkınlıkla ağzına götürdüğü çatalı durdurup masaya baktı Hoseok.

Bir de küçükmüş müydü?!

Yoongi ise ondan daha şaşkındı, sevgilisi yaşını bile hatırlayamıyor muydu yani?

Kahvaltı ettiler, güzelce giyinip evden çıktılar.
Hoseok u en çok mutlu eden şey giyim tarzının değişmemiş olmasıydı.

Altına bol, mavi bir pantolon, üzerine kocaman bir papatya baskısı olan kahverengi bir kapişonlu giymişti, kocaman göbeği daha az belli oluyor, hâlâ alışamasada tatlı duruyordu.

Saçlarını taramak için makyaj masasına bakarken arkasına gelen Yoongi saçlarını öptü, omuzlarından hafifçe baskı yaparak onu oturttu ve tarağı aldı.

"Sen yorulma güzelim"

Saçlarını taradı, köpükle dalgalarını belli edip ellerine krem sürdü.

Bu ilgi karşısında şaşkın ve utangaçtı Hoseok.
Bütün süreç boyunca adamı izledi.

Yakışıklıydı, kedi gibi minyon tipli, süt beyazı teni vardı. Bitter karası saçları yumuşak ve havalı duruyor, giyim tarzı ise onu daha yakışıklı yapıyordu.

Üzerine beyaz bir boğazlı kazak, altına kumaş siyah pantolon, üzerine siyah palto giymişti, pembe minik dudakları dikkatini çekecek kadar çok parlıyordu.

Dudaklarına baktığını gören Yoongi tebessüm edip burnunu öptü ve elini tuttu, sevgilisinin hafızasını kazanması için ne gerekiyorsa yapacaktı.

Paralel evrenWhere stories live. Discover now