-5-

176 25 18
                                    

(bu hikayenin benzer versiyonunu yazabilirim, aklıma bir fikir daha geldi çünkü)

"1700 won efendim"

"Güzelliğin kaç won eder güzelim"

Gülerek kendisine bakan adamla kaşlarını çatıp dik dik bakmaya başladı Hoseok.

Yoongi mutfakla, Jungkook adındaki tatlı çalışan müşterilerle, kendisi ise kasayla ilgileniyordu.

Ve bu aptal adam hamile olduğunu görmüyor muydu? Çünkü hamile olmasaydı kalkıp o herifi döverdi.

"Lütfen ücretinizi öder misiniz?"

"Ahhh, peki. Elinizi verin o zaman, paramı elinize vermek istiyorum"

Hoseok'un haberi yoktu ama genelde kasada Yoongi, kendisi mutfakta olduğu için böyle şeyler yaşanmazdı.

Kaşlarını çattı, kafasını kaldırdı, Jungkooku görmesiyle gülümsedi ve el sallayarak onu çağırdı.

"Sorun nedir Hoba?"

"Beyefendi hesabı ödememekte ısrarcı, bir de sen konuşabilir misin diyecektim?"

Jungkook üniversite öğrencisi, harçlık çıkarmaya çalışan epey kaslı bir betaydı, Hoseokun ne demek istediğini anlamış, gülümseyerek kollarını sıvayıp adama dönmüştü.

Kol kasları, kasların üzerindeki dövmeler...
Gerçek bir tehdit için epey korkunç duruyordu ama adam bunu da takmadı, aksine bu sefer Jungkook ilgilisini çekmiş gibiydi.

"Sevgiliniz var mı minik tavşan?"

"Yumruğum var, ister misiniz?"

Bunu duyan adamın yüzü düşmüş, homurdanarak kartını çıkarmıştı.

Tebessüm etti, makineyi ayarlayıp uzattı Hoseok.

"Teşekkür ederim"

"Kolay gelsin Hoba!"

Jungkook gülümseyerek müşterilere dönünce Hoseokta müşterilere döndü.

Jungkooku sevmişti, çok tatlı ve neşeli bir çocuktu, üstelik diğer insanlar gibi kokmadığı için onun yanında rahattı.

Hava kararmaya başlarken müşteriler azalmış, Jungkook eve dönmüş, kafeyi kapatmaya hazırlanıyorlardı.

Hamileliğin belirtilerini yaşayan Hoseok ise gözlerini limonlu cheesecake e dikmiş, Yoongiye söylemeye utanıyordu.

Hazır olup olmadığını sormak için Hoseoka dönen Yoongi dikdik baktığını görünce önce bir alfaya baktığını sanıp endişelenmiş, sonra pastayı görünce gülümseyerek yanına gitmişti.

"Bebeğimiz ne istiyor çiçeğim?"

Bir elini Hoseok'un karnına koymuş, hafif hafif okşuyordu, boynundan gelen rahatlatıcı ve ferah nane kokusu Hoseok'un ona daha çok yaklaşıp mırıldanmasına neden oluyordu.

Farkında olmasa da Hoseok ta feromon yayıyordu, bütün kafe çok rahat ve hoş bir çiçek kokusuyla dolmuştu ve kapının önündeki insanların huzurla dolmasına, içeriye girmek istemesine neden oluyordu.

"Cheesecake... Limonlu... Bide ekler, olur mu?"

"Olur güzelim"

Mis kokulu saçları öpüp kalktı Yoongi, istediklerini paket yapıp Hoseokun elini tutarak kafeden çıktı, kafeyi güzelce kitleyip sıkı sıkı Hoseok'un elini tuttu.

Ona güzel bir Kore türü yaptırarak hafızasını getirmeye çalışacaktı.

Yavaşça yürümeye başladılar, hava soğuktu, hafif kar yağıyordu.

Işıklı karanlık sokak, minik beyaz kar taneleri, etraflarındaki mutlu insanlar...

Hoseok en son ne zaman bu kadar huzurlu hissettiğini hatırlayamıyordu, Yoongi ise bir elini karnına koyup paytak paytak yürüyen eşinin tatlılığını düşünüyordu.

Bir parka gelince daha da yavaşlayıp parkın yürüme alanına girdiler, yavaş tempoda yürürlerken konuşmaya başladı Yoongi.

"Çiftçi ailesinin tek omega çocuklarıydın, bense dedesinin ölümü için köye gitmiş bir şehirli... Seni ilk gördüğüm gün, tarladaki çilekleri toplarken izlediğim günü asla unutamıyorum. O kadar tatlı ve güzeldin ki o an vurulmuştum sana. Tabii o zaman ikimizde çok küçüktük. Sen henüz 16, ben 24 yaşındaydım"

Kesme ihtiyacı hissetti Hoseok. Bu resmen pedofiliydi!

"Dostum orada dur. Bu iğrenç"

Güldü Yoongi, cevap vermeden konuşmaya devam etti.
"Doğru olmadığını bende biliyordum, yine de gidip ailenle konuştum. Biliyorsun köy yerlerinde hâlâ omega lar 15 yaşına basınca evlendiriliyor. Sana da birini bulmuşlardı ve bir haftaya nişanınız olacaktı-"

"Korkarak bölüyorum ama o kişi kaç yaşındaydı?"

"32"

"NE?!"

Güldü Yoongi, elini tutup dudaklarına götürürdü ve öpücük kondurdu.

"Merak etme bebeğim, öğrenir öğrenmez kavga çıkardım. Ailenin dedeme borcu vardı, oğlunuzu istiyorum, silerim karşılığında o borcu dedim"

"E ben hâlâ 16 yaşındaymışım? İki ucu boklu değnek"

"Güzelim az sabır! Bende aynı şeyi dedim. Reşit olsun, evleneceğim, sakın kimseye vermeyin dedim. Akşamında seninle tanıştık... Benden hem nefret ediyor, hemde kurtardığım için teşekkür ediyordun-"

"Zavallı ben! Keşke ikinize de tekmeyi basıp kaçsaymışım"

Bunun üzerine büyük bir kahkaha patlatıp Hoseok'un burnunu öptü.

"Merak etme, bir ay sonra benimle kaçtın zaten"

"NE?! NİYE?"

"Ailen ben köye dönünce anlaşmayı bozmuş, ağlaya ağlaya kurtar beni dedin. Akşamında polislerle geldim, aldım seni oradan. Sonrasında sen 18 yaşına varıncaya kadar her gün yetimhaneye gelip seni ziyaret ettim. 18 olunca yanıma taşındın, seninde isteğinle hemen nişanlandık. 5 yıldır. Seninle tanıştığımdan beri 5 yıldır yaşadığımı hissediyorum Hoseok. Sanki... Sanki ben daha önce hiç var olmamışım da, o parlak gözlerin, kalp gülüşün ile sen var etmişsin beni"

Bir şey diyemedi Hoseok.
Bu sevginin kendisine olmadığını biliyordu, kıskandı.
O neden bu kadar çok sevilmiyordu? O ne suç işlemişti?
Artık dönmek istemiyordu.

Paralel evrenWhere stories live. Discover now