xxxiv

383 48 189
                                    

jeongin

saat akşam sekize geliyordu ve jisung, ben, beomgyu ve taehyun barda bir masaya oturmuş heeseung ve jake'in işlerini bitirmesi bekliyorduk. hyunjin ve arkadaşları gelmek üzere olduklarını belirtmişlerdi. birkaç dakika içerisinde beomgyu hemen taehyun'la konuşmaya başladığında ben de jisung'a hyunjin'den bahsediyordum. ben dünkü konuşmalarımızı anlatırken jisung da tepkiler vererek beni dinliyordu.

"sen onu seviyorsun, e o da seni seviyor, siz neden çıkmıyorsunuz ki?"

cevap vermek için ağzımı açmıştım ama verecek cevabımın olmadığını farkettim. haklıydı;  beni sevdiğini her fırsatta dile getiriyordu, sürekli temas hâlindeydik, her gün konuşuyorduk, benim pek rızam olmasa bile ufak da olsa öpüşmüş sayılırdık ve ben hyunjin'in kucağına oturmuş o da yetmemiş gibi kendimi ona bastırmıştım. hakikaten, sonradan hiç konuşulmamıştı bu? ne ben açmıştım konusunu ne de hyunjin açmıştı. hatta o olaydan sonra hiçbir şey olmamış gibi evlerimize dönmüştük. hep böyle mi ilerliyordu bu işler?

"hyunjin'den mi bekliyorsun çıkma teklifini?"

"yoo, hayır."

bu işlerde adım atması gereken belli bir taraf olduğunu düşünmüyordum. gerekirse ben de çıkma teklifi ederim, gerekirse ben de çiçek gönderirim, gerekirse ben de onu bebekler iltifat ederim fakat hiç gerek duymamıştım. düşününce her şeyin bir anda gerçekleştiğini farkediyordum. hyunjin bir anda söylemişti benden hoşlandığını, yeonjun'la bir anda ayrıldı ve bir anda bana ilgi göstermeye başladı. bir anda onun altı senedir hiç görmediğim taraflarını görmüştüm ve bir anda uzun bir aradan sonra arkadaşlarım dışında birisiyle takılmaya başlamıştım. sosyal medyada da bir anda takipçim artmıştı ve hyunjin ile grubu da bir anda popülerleşmişti. arkadaşlarım birilerinden hoşlanmıştı ve bugün ilk defa hepimiz bir araya gelecektik. çoğu birbirini tanımıyordu fakat ben ve jisung hepsini tanıyorduk. şimdi düşününce, tekdüze hayatım bir anda değişmişti ve hepsi hyunjin'e yazmamla başlamıştı.

"jeongin?"

adımı duymamla bakışlarımı jisung'a çevirdim. "hm?"

"daldın."

gözlerimi kırpıştırdım ve kafamı sağa sola salladım.

"diyorum ki, eğer hyunjin'den bekliyorsan minho'yla konuşabilirim."

"yok hayır, gerek yok."

jisung kaşlarını çatarak bana yaklaştı ve elini omzuma koydu. "iyi misin sen?"

kafamı olumlu mânâda salladım yavaşça. "evet, ne oldu ki?"

"HEESEUNG! BİZİM ORALETLERİMİZ NERE KALDI?!"

ikimizin de -ah hayır, bardaki herkesin...- bakışları bir anda sesin sahibi beomgyu'ya döndü. çevredekiler garipseyen bakışlarını heeseung ve beomgyu'ya atarken heeseung zorla içeridekilere gülümsemeye çalışıyordu.

"beomgyu sessiz olur musun lütfen? müşterilerimizi rahatsız ediyorsun."

heeseung en sonunda beomgyu'ya yapmacık olduğu çok belli olan bir gülümseme attıktan sonra herkes işine döndü. kimsenin onlara bakmamasını fırsat bilen heeseung sertçe beomgyu'nun kolundan tutarak dişlerinin arasından tısladı.

"aptal, kaç defa diyeceğim sana biz burada oralet satmıyoruz diye? bardasın amına koyayım, bar burası kahvehane değil!"

heeseung beomgyu'ya yaklaşırken beomgyu da aynı oranda geri çekildi ve korktuğunu belirten bakışlar attı.

"of tamam ya ne bağırıyorsun. taehyun bir şey söyler misin şuna?"

"ne demek oralet yok ya? çıkıyorum ben. gel beomgyu."

entrancing / hyuninWhere stories live. Discover now