xxxvii

310 33 199
                                    

jeongin

kolunu uzattı yerden kalkmam için. karın altına giren ellerimi çıkartıp tuttum elini. üstümü başımı silkeleyip gözlerimi kapatan beremin altından somurttum hyunjin'e. o ise şu hâlime kıkır kıkır gülüyordu.

konserin ertesi günü bütün şehri ayaklarımız altına alan yüksek bir tepeye gelmiştik. kar yağmıştı ve buraya bayağı birikmişti, bu yüzden gecenin bir vakti gelip hyunjin'le kartopu savaşına başlamıştık. etrafta bizden başka kimsecikler yoktu ve karanlığı aydınlatan tek şey hyunjin'in arabasının farlarıydı.

"keşke kafama atmasaydın ya."

"headshot!! on metre öteden tam kafana attım, ben neyim ya..."

somurtmama rağmen gülmekten nefes nefese kalmıştı. o kadar komik gülüyordu ki ben de istemeden gülmeye başladım. ellerini uzatıp kafamdaki bereyi düzeltti ve kulaklarımı içine soktu.

"acıdı mı bir yerin?" diye sordu ilgiyle.

"yok ya, kar yumuşak zaten."

kafasını salladı. "üşüdün mü peki?"

"biraz."

tekrar kafasını sallayıp arabaya doğru gitti ve arka koltuktan termos ile bir tane bardan alıp banka oturdu. eliyle gelmemi işaret etti. ben yanında otururken o, bardağa sıcak çikolata doldurdu. ardından yüzünde mahçup bir ifadeyle "bardağın tekini getirirken kırdım da... al sen iç bundan." dedi.

ilk bardağa sonra ona bakıp gülümsedim. "sorun yok, aynı bardaktan içebiliriz."

elindeki bardağı alıp bir yudum içtim. buz gibi havada çok iyi gelmişti bu. hyunjin'e uzattım ve o da bir yudum içti. bardak onun elindeyken kafamı onun omzuna yatırdım.

manzaramız da çok güzeldi. şehrin ışıkları beyaza bürünmüş sokakları aydınlatıyordu. karşıda bulutların arasından dolunay gözüküyordu. yanımdaki hyunjin ise hem manzaraya hem ortama lezzet katıyordu.

bana yaklaşıp tek kolunu arkamdan geçirdi ve sarıldı. elindeki bardağı alıp biraz içtikten sonra gözlerimi kapattım. zaman tam şu an dursa, diye geçirdim içimden. uzun zaman sonra en huzurlu hissettiğim yer burası olmuştu. sevgilimle tepenin birine gelmiş kar oynadıktan sonra harika manzarayı karşımıza almış birlikte sıcak çikolata içiyorduk. kargaşa yok, gürültü yok, babam yok; sadece artık 'sevgilim' diyebildiğim hyunjin ve beraberinde getirdiği güzellikler var.

fakat huzurum her an bozulacakmış gibi geliyordu. babam yarın evde olacak ve okul açılacaktı. bardaki işimi bıraktığımı hâlâ babama söylememiştim. evet sosyal medyadan cebime güzel miktarda para giriyordu ama babam buna sıcak bakmayacaktı. neden mi? çünkü çalışmıyor olacağım. babam kendisi çalışırken oturan birini gördüğünde sinirlenmeye başlar ve hemen emirler yağdırır boş durmasın diye. üstelik hyunjin'in konserde yaptığı şeyi de gördüyse muhtemelen geldiğinde cansız bedenimi nasıl ortadan kaldıracağını düşünmeye başlardı.

yanıbaşımdaki hyunjin dudaklarını beremin içinden çıkan saçlarıma değdirdi. "uykun mu geldi?"

"hmhm..." diye mırıldandım.

yüzümü görebilmek için iyice eğildi. "gel o zaman, gidelim artık."

huysızca homurdanıp "hayır, burada uyuyacağım ben." dedim.

güldü. "peki, fena fikir değil aslında..."

yerine geri yaslandı ve boş bardağı yere, karların üstüne bıraktı. kolumdan tutup kafam onun kucağına gelecek şekilde yatırdı beni. yerim gayet rahattı. daha rahat etmem için üzerime eğilip beremi çıkardı ve saçlarımı okşamaya başladı. hafiften rüzgâr esiyordu. hyunjin'in sıcak ellerini soğuktan donan yanaklarımda hissetmek daha da uykumu getirdi ama uyumak istemiyordum. gözlerim kapalıydı, açmak istiyordum ama açamıyordum da.

entrancing / hyuninWhere stories live. Discover now