Ölüm

2 0 0
                                    

Göbeğine atladığım adamın arkasına geçip çantamın ipini boynuna doladım.Boynundaki ipi iyice gerdikçe eli arkalara gitti.Bedenimi tuttuğu an beni yerle kavuşturması bir oldu.Sırtım şiddetli bir şekilde yer ile buluşurken iki adamda üstüme gelmeye başladı.Sırtımın ağrısını umursamadan ayaklanmaya çalıştım fakat başaramadım.Bedenim kaçma dürtüsü ile geri geri sürüklenirken elindeki bıçağı yerini bulan adam da karşımda dikildi.

Artık sonum gelmişti.Belki de ölüm böyle birşey olmalıydı.O saklandığın,gerçeklerden kaçıp ağladığını ara sokaklarda ölmek...Acaba ruhum bedenimi kaçıncı saniyesinde terk edicekti?En son kapanan kulaklarım ne duyacaktı?Kalbim acıları ölümün kaçıncı saniyesinde götürecekti?Dershaneden geç çıktığımdan dolayı koşuşturduğum bu ara sokaklarda cesedim ne zaman bulunacaktı?

Herkese ulaşan ölüm fısıltısı bana neler söyleyecekti?Annem sevinecek miydi acaba?Belki babam yokluğumu bile fark etmeyecekti.Onun ayık olduğu zamanları hatırlamam bile.Anılarımı hep silmek isterken ölünce mi silinecekti?Hayır ölürken bile anne babamı düşünmek istemiyordum.Ölüm ile ölüm acısı farklı şeylerdi.Bir insan bir kere ölür fakat bin kere ölüm acısı çekerdi...

Acaba benim ölüm acım nasıl olacaktı?

Bunca zaman çektiğim bu acı ölüm acısı iken şuan gerçeğini mi yaşayacaktım?Kim bilir belki boğazım kesilir kan kusar nefessizlikten ölürdüm.Ya da karnıma saplanan bıçak beni kan kaybından öldürürdü...

Ölümümü gözlerinde gördüğüm adamlar bir hamle yapacak iken gözlerimi yummak istedim ama yapamadım.Onların adımlarını durduran ise iki sokak öteden gelen siren sesi oldu.Bir adım daha atamadılar.Duydukları ses ile ilk başta birbirlerine baktılar.Ben ne olduğunu anlamadan ikisi de karışımızdan tüyüp gittiler.Ölmemiştim...

Şaşkın bir şekilde onların gidişini izlerken şoku atlatamadan başımı yana çevirdim.Yanımda yaralı bir adam vardı.Gözlerim yanıp sönen ışıkta yüzünü ayırt edemiyorken yüzü kanlar içinde olan bu adam ile küçük bir çığlık atmak istedim.Gene içime kaçtı çığlığım.Bu sefer yerini şaşkınlık aldı.Suratına düşük enerjili ışık vuran kanlar içinde baktığım yüzün sahibi günümü mahveden adamın ta kendisiydi.Yerde kanlar içinde yatan kişi Ege'ydi...

Evet evet yanlış görmüyordum.Bu Ege'ydi.Ege Akçay'dı.Yüzü tanınmayacak halde bile olsa onu tanımıştım.Küçümseyen bakışları,alaylı suratı ve histerik gülüşü...Bir dakika gülüyor muydu o?Şaşkınlığımı atlatamadan konuşmaya girdi.

"Selam matmazelim nasılsınız?"dediği sırada kaşlarımı çattım.Bu çocuk ne saçmalıyordu böyle?Ardından kendini düzeltip suratındaki gülüşü silmeden konuştu.Bu gülüş kesinlikle alay barındırıyordu.Halinden eğlendiği falan yoktu.Belki de vardı."Aaa evet evet sana kesinlikle matmazel diyeceğim"ardından parmağını bana doğrulttu."Sen bundan sonra benim matmazelimsin anladın mı?"

Yüzümü buruşturdum.Büyük ihtimalle sarhoş falan olmalıydı.Dayanamadan sordum."Sen içtin mi?"Aynı babam gibi...Bu soru bana yabancı değildi.Gündelik hayatımdan biri olmuştu.Fakat o içki kokmuyordu.Ne nefesinden ne de üstünden içki kokusu almıyordum.Babam eve girince tüm salonu kaplayan o kokuyu almıyordum.Olsaydı tanırdım.Bu kokuyu iyi biliyordum...

Kafasını iki yana salladı."Tı tı tı sana hiç yakışmıyor matmazel biraz kibar ol.Biz buna halk dilinde uyuşturucu diyoruz"dediği sırada şaşkınlıkla elim ağzıma gitmişti.Okulun gözdesi,kızların tatlı rüyası ve biricik babasının aslan oğlu olarak tanınan Ege Akçay uyuşturucu mu kullanıyordu?

Hızlı bir şekilde ayağa kalktım.İçki kokmaması beni nedensizce rahatlatmıştı.Bu kokuyu sevmiyordum.Ve böyle kokan bir adama da yardım edeceğimi hiç sanmıyordum.

Ara SokakWhere stories live. Discover now