8.Bölüm

96 12 10
                                    

Mavi Ay, bilgi almak için gittikleri Çeribaşını ağır yaralı halde bulmuşlardı. Aşırı kan kaybından bilinci kapanmıştı. Yaralı adama Elif ve Asya ilk müdahaleyi yaparken İskender ruzgar gibi koşarak şifacıyı bulmaya gitmişti. Eger, Zamanbozanlar'ı bulmak istiyorlarsa Çeribaşı yaşamalıydı. Bundan daha önemlisi Kurtarın!" derken kimi kast etmişti?

İskender bu düşüncelerle şifacının çadırına varmıştı. Çeribaşı'nın durumunu anlatmıştı. Aldıkları malzemelerle birlikte hemen yola çıktılar ve birkaç dakika içinde Çeribaşı'nın yattığı çadıra ulaştılar.

Şifacı, Elif ve Asya'nın temizlediği yarayı inceledi. Yara ölümcül değildi, ancak adamcağız çok kan kaybetmişti. Şifacı, kan kaybunı durdurmak için yanında getirdiği şifalı macunları yaranın üzerine sürdükten sonra sıkıca sarıldı. Kanama nihayet durmuş. Ceribaşı'nın bembeyaz olan yüzü pembeleşmeye başlamıştı. Ancak bilincinin açılması için ikindiye kadar yanında beklemeleri gerekti Vavaşça gözlerini açan Ceribaşı, başucunda İskender ve arkadaşlarını görünce önce korktu ardından telaşla bağırdı "Siz hála buradamısınız? Kurtarın Hakanımızı "diye... Başka da bir söyleyemeden tekrar bilincini kaybetti.

- İskender kardeşim, Hakanı kimden kurtaracağız? Zaten savaşta...

- Bilmiyorum Sinan ama bir saniye daha vakit kaybetmemeliyiz! Çok geç olmadan Metehan'a yetişmeliyiz.

İskender'in bu sözüyle birlikte hızla atlarına bindiler ve Balkır Hatun'un şaşkın bakışları arasında obanın kapısından çıkarak Türk ordusunun peşine düştüler. Aralarında on saatlik mesafe vardı. Daha hızlı hareket ettikleri için savaş başlamadan orduyu yakalayabilirlerdi. Mola vermeden saatlerce at sürdüler. Gece ayazı çökünce büyükçe bir kayanın yanında ateş yaktılar. Hem kendilerini hem de atları bir süre dinlendirdikten sonra tekrar yola koyuldular.

Güneş, uçsuz bucaksız Asya bozkırlarıman üzerine doğarken nihayet savaş alanına ulaştılar, İki ordu karşılıklı dizilmişlerdi. Türk ordusunun çoğunluğu atlılardan oluşurken Çin ordusunun yarısı piyade, yarısı da süvarilerden oluşuyordu. Bunların dışında çok sayıda arabalı savaşçı en önde sıralanmışlardı. Ordular arasındaki güç farkı uzaktan bakınca kolaylıkla görülebiliyordu.

Mavi Ay savaş başlamadan Hakana ulaşa bilmek için hızlarını artırırken Metehan, ordusunun arkasındaki küçük tepeden düşmanını seyrediyordu. Komutanlar Hakanlarına güveniyor olsalar da kendilerinden on kat daha büyük bir orduyla yüz yüze gelince endişelenmeye başlamışlardı. Komutanlardan birisi dayanamayıp "Hakanım ne düşünüyorsunuz acaba?" diye sordu. Metehan'm cevabı kısa ve netti:

- Ne düşüneceğim komutan! Savaşı kazanınca bu kadar Çinliyle ne yapacağımızı düşünüyorum.

Metehan'ın bu cümlesinden sonra komutanların yüzündeki endişe ifadesi silinmisti Artık onlar da avına odaklanmış şahin gibi düşmanlarını seyrediyorlardı.

Metehan'ın dikkatini çerilerinin arasından dolu dizgin gelen beş atlı çekti. Obada olması gereken Mavi Ay'ı savaş meydanında görmek Hakam şaşırtmıştı. Hem o hem de komutanları atılara dondüğünden ne zamandır fırsat kollayan bir hainin gölge gibi yaklaştığını fark etmediler. Bir Hun askeri gibi giyinen hain çok yakın mesafeden yayını germiş Hakanın kalbini nişan alımaya çalışıyordu.

İskender, Metehan'a yaklaştıkça gözleriyle çevreyi tarayıp tehlikenin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Yayını germiş olan suikastçıyı fark etmesi uzun sürmedi. Eğer hemen harekete geçmezse her şey için çok geç olabilirdi. Sırtına taktığı yayı çıkardı, okunu takıp gerdi. Fakat geç kalmıştı. O haini indiremeden suikastçı oku fırlatmıştı.

Tozkoparan İskender Kurt Kapanı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin