0.1

12.8K 665 66
                                    

Sabah uyandığımda ve babamı koltukta oturur şekilde uyurken bulduğumda, hep böyle masum kalmasını dilemiştim. Farkında değildim belki o an ama içimden bir çok dilek dilemiştim. 

Gözlerini hafifçe kırparken, öylesine dalmıştım ki yüzüne, irkilmiştim. Gözlerim daldığı yüzünden ayrılıp gözlerine döndüğünde ise, her şeyin şimdi konuşulacağını ya da konuşulamayacağını anlamıştım.

.

"İstemiyorum dedim!"

"Işıl, benimle gelmelisin." Alayla kıvrıldı dudaklarım. "Abilerinle tanışacaksın, yanımda olacaksın. Lütfen bu kadar çabuk vazgeçme benden."

"Önce sen vazgeçtin benden!" Sinirle kalktım koltuktan. Hala nasıl yüzsüz gibi davranıyordu? "Yıllar önce başka bir kadının çocuklarına babalık yapacaksın diye terk ettin beni!" Yumuşak bir nefes verdiğini gördüm. Benim gibi ayağa kalktı ve yanıma gelmeye başladı. "Benim çocukluğum kapının önünde seni beklemekle geçti."

Artık tam önümde durduğunda, başımı kaldırmak zorundaydım. Gözlerim öyle bir dolmuştu ki, yüzünü tam olarak seçemiyordum. "Kızım," Bir eli saçlarıma değdi. O an dolu gözlerimden çeneme doğru yaşlar aktığını hissettim. "Çok büyük bir hata yaptım, farkındayım." Eli saçlarımda gezerken, geriye çekildim. Oysa başımı eline yaslamak gelmişti içimden. Bu kez onun dudakları kırık bir tebessüm halini aldı. "Affet beni."

"Baba," dedim acıya bulanmış titrek bir sesle. "Ben seni ölsem de affetmem." O an babamın gözlerinde bir bir yıktığım duyguları gördüm. Tanıdıktı hepsi. Yıllardır aynada gördüğüm, hayal kırıklığı dolu gözlere benziyordu.

Benim sözlerimden sonra demedi bir şey. Belki de diyemedi, bilmiyorum. Ama gözlerinin yavaş yavaş dolduğunu gördüm. Sessizce ve bir o kadar da yakınımda olan nefesiyle son sözlerini söyledi. "Beni affet, ya da affetme. Senin iyiliğin için seni bile karşıma almaya razıyım." Elleri bir an tekrar kalkacak ve saçlarıma, yaşlar dolu yüzüme dokunacak gibi oldu ama sonrasında vazgeçerek geri indirdi. Yanımdan geçerek omzumun gerisinde duran, bedeninin kasılmış olduğunu hissettiğim Cihan'ın yanına ilerledi.

Onlar evden çıkarken, yanağımdan akıp gitmeye devam eden yaşlarla kalmıştım bir başıma. Her gün, her hafta, her ay, her yıl... Hep böyle olurdu zaten. Şimdi yıllardır özlemini çektiğim babam gelmişti ama çok geç değil miydi, kırılan parçalar için? Çok geç değil miydi, yağmur altında ıslandığım her an için?

Arkamda olan koltuğa attım kendimi. Dizlerimi kendime çekerken, büzülmüş dudaklarımı bastırdım birbirine. Sakin ve bir o kadar da içten ağladım. İlk veya son değildi. Olmayacaktı da, biliyordum. Bu sadece her zamanki gibiydi.

İlahi Bakış Açısı...

Evde ağlayan kızını yalnız bırakmak gelmemişti içinden. Ama biliyordu ki yıllar önce yine böyle ağlarken bırakmıştı onu. Yıllardır içinde olan ve nefesini kesmeye yetecek kadar canını yakan derdiydi asıl olay. Kızının yanına tekrar gitmeye yüzü olmayıp, sadece fotoğraflardan severek gördüğü yüzdü asıl derdi.

Şimdi yanında olan adamın bedeni kasılmış, belki de geçmişi canlanmıştı gözleri önünde. Varlığını yeni öğrendiği kız kardeşi için yanarak atıyordu kalbi. Babasının babalık yapmadığı ama kendisine ve kardeşlerine çok da güzel babalık yapan adamın yüzüne bakamıyordu. Düşünüyordu; Önceden haberim olsa ve tekrar dönsek geçmişe, kabul eder mi beni abi diye?

Evinde oturan bir kadın, oğlunun omzuna kafasını koymuş uyuyordu. Rüyaları kabusa dönecekti belki de. Rahat uyuduğu her gece, yanında yatan eşi için ağlayan kızın gözyaşları düşecekti belki de yüzüne. Eşine karşı çıkmadığı için yanacaktı derdine.

Işıl herkese dert olmuştu. Ama neye yarardı ki? Yılların derdi şimdi bırakacak mıydı onu? Sanmıyordu ve hala ağlıyordu. Bunca yıl unutmaya çalışmış ama her an iki dudak arasına gelmişti aynı soru; "Baban nerede?"

Aynı soru ve farklı kişiler. Aynı kişi ve farklı tepkiler. Bazen, çok uzakta olurdu cevabı. Bazen, çok yakında gelecek derdi. Bazense güvenirdi hiç güvenmemesi gereken insanlara ve terk etti derdi.

Belki her cevabı doğruydu, belki her cevabı yanlıştı. Önemi var mıydı, yanında olmadıkça?

Bazen arkadaşlarının babaları ile olan anılarını dinlemek isterdi. Yaşı kaç olursa olsundu, merak ederdi. Bazen, beraber bir gün geçirdik, çok güzeldi cevabını alırdı. Bazen, ondan nefret ediyorum cevabını alırdı. Ve bazen, kendisiyle aynı kaderi yaşamış gibi hissettiren o cevabı alırdı, vefat etti.

Ama ne önemi vardı ki, her türlü özlemini çekiyordu babasının.

Bazı günler, anne babasının boşandığı o günü görürdü kabuslarında. Her seferinde ağlayarak uyanırdı. Yaşı kaç olursa olsundu, o hep aynı ruha sahipti.

Bazen, annesinin bir sevgilisi olduğunda, babam olur musun? Demek isterdi ama utanırdı. Ufak bir not yazardı ama her seferinde o notu yazarken ağladığı için veremezdi. Saklardı.

Her hafta sonu, yaşı kaç olursa olsun bir parka giderdi. Hep aynı parktı. Babasının en son onu salıncakta salladığı parktı. Her seferinde aynı salıncağa oturur, babasının sessizce gelip onu sallamasını beklerdi.

Günler, aylar ve yıllar böyle geçti. Işıl'ın en derinden hissettiği baba özlemi hiçbir zaman peşini bırakmadı. Işıl ağladıkça, babasının içinde hissettiği rahatsızlık duygusu arttı. Arttıkça gülemez oldu, arttıkça pişman oldu. Ama en sonunda geldi.

Belki de hiç gelmemeliydi. Bazı anlar hiç yaşanmamalıydı. Bazı acılar hiç çekilmemeliydi.

.

Kestik.

Yağmurda Islanmayı SeçtikWhere stories live. Discover now