0.2

11.8K 669 63
                                    

.

Zaman her şeyin ilacıysa,

sikeyim eczaneleri.

.

Odamın içinde şapkamı ararken, çalan zil sesi duraksamama neden oldu. Babamla son tartışmamız üzerinden yaklaşık iki hafta geçmişti ve onun çoktan gittiğini düşünüyordum.

Oysa çocukken geri gelmesi için bir çok dilek dilemiştim. Yıldızlara elimi uzatmış ve tutmalarını beklemiştim.

O yıldızlar belki tutmadı elimi, belki de tüm dileklerim gökyüzünde birer kuş olup uçtu. Olsundu, zaten önemli de değildi.

Şapkamı boş vererek, seri adımlar ile odamdan çıktım ve dış kapıya ulaştım. Kapıyı açtığımda ise gördüğüm yüz, çocukluğumu ağlatacak derecedeydi. Çünkü geç de olsa kabul edilmişti dileği.

"Işıl, eşyalarını topla." Ve evet, eğer küçüklüğüm bunu duysa koşarak gider ve eşyalarını toplardı. Ama öyleydi ki, küçük Işıl artık sadece anılarda vardı. "Velayetini üzerime aldım. Bir saat içinde yola çıkacağız."

Sonrası hızlı falan geçmemişti. Bana gösterdiği belge, adımlarımı atmama neden olmuştu.

Odama girdiğimde ve o da hemen arkamdan geldiğinde, gözlerinin odamda gezindiğini hissediyordum. Cihan bu kez yoktu. Ama umurumda olduğu da söylenemezdi.

Dolabımın kapaklarını açarak içinden bavulumu çıkardım. Aynı anda dudaklarımdan bir kaç söz daha çıkmıştı. "Eşin, o evde mi?" Gözlerim kısa bir an yüzüne döndüğünde, kestiğim kısa saçlarıma baktığını gördüm.

"Evet." diye net bir yanıt verdi ve ekledi. "Seni bekliyor, abilerinle beraber." Bir kaç kıyafetimi daha bavula koyarken, kaşlarım çatılmıştı.

"Benim abilerim yok." Az önce aradığım şapkayı fark ettim sonrasında. Elime alarak yatağımın üzerine koydum.

"Alışırsın," Tekrar ayağa kalkarak masamın üzerinde olan bir kaç okuma kitabını aldım. "Zamanla." Gözlerim alayla ona döndüğünde, masamın yanında olan bedenine baktım.

"Zaman hiçbir şeyi alıştırmaz artık." Gözlerimi tekrar elime aldığım kitaplara çevirdim. "Sende çok umutlanma."

.

Araba yolculuğu oldukça sessiz geçmişti. Evde söylediğim son sözlerden sonra bir şey dememiş, sadece beni izlemişti. Geldiğimiz eve baktığımda ise düşündüğüm tek şey, annem olsaydı bu bahçenin ne kadar kötü ve kurak kalacağıydı. 

Çiçeklerle süslenmiş bahçede yürürken, içeride olan karmaşayı hissediyordum sanki. Aramızda dört duvar olsa dahi içindeki o enerji, kendimi farklı hissetmeme neden olmuştu. Kapının önüne geldiğimizde, babam bana kısaca bir bakış atmış ve zile basmıştı.

"Hoş geldiniz." Sıcak ve bir o kadar da heyecanlı sesiyle tanımadığım bir kadın açmıştı kapıyı. Gözleri bir kaç saniye babamda oyalandıktan hemen sonra bana dönmüş, tebessüm ettiği yüzüne bir de şefkat eklenmişti.

Sarıya yakın saçları omuzlarının biraz altında biterken, kahverengi gözleri parlıyor gibiydi. Benden en fazla bir kaç santim kısaydı. Elini bana uzatırken, gülümsemesini bozmadan konuştu. "Pelin ben, memnun oldum." Elimi uzatarak soğuk tenime zıt, sıcak elini tuttum.

"Işıl." dedim. Soğuk elimi hafifçe sıktı. Bir kaç saniye sonra bırakarak babama döndü.

"Hava soğuk olmalı," Bakışları tekrar bana döndü. "Üşümüşsün. İçeriye girelim." İçimdeki çocuk dudaklarını büzdü. Omuzları öyle bir düştü ki, eğer yanında annesi olsaydı üzgünce bakardı ona. Benden nefret ettiğini düşünmüştüm, yanılmak hiç bu kadar güzel hissettirmemişti.

Yağmurda Islanmayı SeçtikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin