0.3

11.3K 601 46
                                    

.

Belki böyle dağıtmazdım,

babam yaşasaydı.

.

Yine sabah olduğunda ve ben bambaşka bir yatakta uyandığımda, başımda Pelin abla duruyordu. Gülümsemişti, annemin yıllardır bakmadığı yüzüme gülümsemişti.

Kısa bir duş aldıktan sonra, odadan çıkmıştım. Karşımda olan kapı da eş zamanlı olarak açıldığında, Cihan'ı görmüştüm. Hafifçe gülümsedi ve buna rağmen yanaklarında oluşan iki çukuru gösterdi. "Günaydın,"

"Günaydın." Gözlerimi ondan çekerek merdivenlere yöneldim. Büyük adımlarıyla yanıma gelerek, benimle beraber inmeye başladı merdivenleri.

"İyi uyudun mu?" Üzerimde olan bakışlarını hissederken, kafamı sallamakla yetindim. "Seni buradaki okula yazdırmayı düşünüyoruz, görmek ister misin?" Bu kez iki yana salladım kafamı. Aslında dışarı çıkmak iyi gelebilirdi ama yalnız gezmeyi tercih ederdim.

Son basamağa geldiğimde ve ayağımı anlamadığım bir hareketle burktuğumda, dengemi sağlayamamıştım. Cihan beni kolumdan tutarak düşmemi engellediğinde, kendimi bir anda göğsünde bulmuştum.

"İyi misin?" Kafasını aşağı eğerek sorduğu soruya, kafamı salladım ve kollarında duran ellerimi çektim. Bedenimi geriye çekerken, Cihan da yavaş hareketlerle kesiyordu temasını. Sanırım iyi olup olmadığımı kontrol ediyordu, bunca yıldır tanıdığım insanların aksine.

Gözlerimi önüme dikerek yürümeye başladım. Bileğim çok olmasa da acıyordu ama sorun değildi. Daha acılı olanı da hissetmiştim.

Beraber mutfağa girdiğimizde, babam hariç herkes buradaydı. Pelin abla bizi gördüğünde yüzünde oluşan şefkat ile gülümsedi. "Günaydın çocuklar," dedi ve elinde olan reçeli masaya koydu. "Babanız ekmek almaya gitti, siz oturun gelir o da birazdan."

Baba, babam, babamız. İnsan bazen ne benim diyebilirdi, ne sizin, ne de bizim. Bazen öyle çok susmak isterdi ki, konuşmayı unuturdu. Bazen öyle acırdı ki canı, donup kalırdı.

Ben donup kaldığım bir andaydım. Baba, benim değildi. İçtendi belki, istenirdi ama değildi. Anne de hiç olmamıştı belli ki, karşımda olan bu kadından öğrenirdim belki.

Hayat bazen insanı öyle bir noktaya getirirdi ki, uğraşla diktiği duvarları, sakladığı duyguları, çabaları boşa giderdi bir anda. Ben şuan öyle bir andaydım.

Uzun bir süre dikildim belki ayakta ya da bir kaç saniye, bilmiyorum. Ama Cihan koluma dokunduğunda, irkilmeden edememiştim.

"Masaya oturalım." Bakışları bir kaç saniye yüzümde gezindi ve sonrasında tuttuğu kolumdan çekerek yanına oturttu. Ben bir şey diyemez, yapamazken kapı sesi ulaşmıştı kulaklarıma.

Pelin abla mutfaktan çıkmış, bir kaç saniye sonra babamla birlikte kapıdan içeriye girmişlerdi. Gözlerimi ellerime dikmişken, Asaf'ın da bakışlarını hissediyordum.

"Günaydın." Babamın sesi kulaklarımda bir kaç kez tekrar etti. Beni yıllar öncesine götürdü. Yıllar önce, bir sabah gitmeye karar verdiğinde ve odama veda etmek için girdiğindeki zamana döndüm.

"Günaydın, minik kuşum." Demişti. Ellerini saçlarımda hissetmiştim. Zaten en sevdiğim şeydi saçlarıma dokunması. "Bak sana ne getirdi, baban." Elinde olan pembe oyuncak ayıyı bırakmıştı kucağıma. Ben uykuluydum, yataktaydım, neden bir anda geldiğini ve hediye getirdiğini anlamamıştım. Ama almıştım hediyeyi, kucağıma çekmiş ve onunla uyumaya devam etmiştim.

Yağmurda Islanmayı SeçtikWhere stories live. Discover now