20.BÖLÜM(*** Gizli Sebep***)

2.2K 113 0
                                    

"Zamanı var Cemrem, zamanı var...

Yüreğine kor ateş gibi düşüp,

Seni alev gibi yakmamın da daha zamanı var...

Havaya, suya ve toprağa düşen cemre gibi...

Ben de senin önce aklına düştüm...

Sonra diline, en sonunda yüreğine düşeceğim...

Kaçış yok Cemrem, sadece zamanı var..."

Toprak'ın "İstersen arabayı ben kullanabilirim," diyen sesi arabanın içinde yankılanırken dünkü sakin geçen günün ardından onu kırıp üzmemek için nazik davranmaya çalışıyordu. İtiraf etmeliydi ki bazen damarına basıp onu delirtmemek için kendini zor tutuyordu. Daha ne zamana kadar dayanırdı bu duruma bilmiyordu ama şu an için kendini zorluyordu. Gittiği yere kadar artık...

"Merak etme iyiyim. Bu arada unutmadan dünkü anlaşma, gezi sonuna kadar devam edecek, sonra sen de zaten İstanbul'a dönersin," dediği anda Cemre gözlerini umutsuzca devirmiş, sesi sıkkın çıkmıştı. Ne? Onun sesi sıkkın mı çıkmıştı? Gitme ihtimalini düşünüp canı sıkılmış olabilir miydi? Olabilir miydi? Böyle bir şey mümkün müydü? Bu gerçekten olabilir miydi? Galiba artık kendini tutamayacaktı, sonuçta sabır da bir yere kadardı canım...

"Doğru diyorsun aslında, olabilir. İki arkadaş gibi gezimizi tamamlayalım, sonra sen yoluna ben yoluma..."Toprak, umursamaz bir havaya bürünmeye çalışırken onun tepkisini görmek için yan gözle genç kızı süzerken tüm dikkatini ona vermişti.

"İyi..." Bu mudur yani? Dediği tek kelime, cümle değil tek kelime etmişti. "İyi," bu neydi şimdi ya? Sinirliydi ve Toprak yokmuş gibi davranmaya çalışıyordu, bunu anlayacak kadar da Cemre'yi tanımıştı. Ama tanıyamadığı nokta bu iyiye mi yoksa çıra gibi yanacağını gösteren kötüye mi işaretti. İşte bunu bilecek kadar daha onu tanıyamamıştı. Ama gitmeyecekti, en azından onu almadan asla İstanbul yoluna girmeyeceğini ona söylememişti.

"Bakalım ne olacak şimdi?" diye düşünürken Cemre'nin hemen yan koltuğuna yayılmış keyiften dört köşe değil beş köşe olmuş, yüzünde şapşal bir gülüşle gidecekleri yere giderken eşsiz manzarayı seyrediyordu.

***

İlk durakları Ayasofya müzesi oldu. Toprak, Cemre'nin anlattıklarını ilgiyle dinliyor, bazen seviyenin üstünde anlatmaya başlayınca " Bakıyorum da yine makineliye taktın," diyerek dalga geçiyordu. Cemre ise arabadaki son konuşmalarından bu yana tekrar duvarlarını yükseltmeye başlamış ve genç adamı duvarlarının çok ama çok arkasına atarken bir de aralarında soğuk rüzgârlar estirmeye başlamıştı.

İkinci durakları ise Toprak'ın da çok merak ettiği Atatürk Köşkü oldu.

Cemre, "Atatürk 1934 ve 1937 yıllarındaki Trabzon ziyaretlerinde, bu köşkte konuk edilmiştir. O'nun ölümünden sonra Trabzon belediyesi tarafından o dönemde kullanılan eşyalarla dekore edilerek Müze olarak ziyarete açılmıştır." Bir solukta anlattığı bilgilerle genç adam etrafı incelerken adeta tarihe tanıklık ediyordu. Gözünde canlandırmaya çalışıyor, hayallerini iflah olmaz bir hareketlenme içine sokuyordu. Atatürk köşkünden çıktıktan sonra " Öğle yemeği için Akçaabat'a gideceğiz," diyen Cemre'ye uyum sağlamaktan başka şansı yoktu. Zira çok acıkmıştı. Midesi isyan bayrakları açarken, karnından gelen açlık sesleri adamın utançtan yüzünün patlıcan gibi kızarmasına sebep olmuştu. "Lanet olsun, bir bu sesler eksikti zaten..." dişlerinin arasından homurdanırcasına tıslamasına Cemre yalnızca kıkırdayarak eşlik ediyordu.

AŞKA CAN VEREN VASİYET*TAMAMLANDI*حيث تعيش القصص. اكتشف الآن