yirmi

43 10 0
                                    



"Ah selam naber ya?" Saçımı havalı bir şekilde atarak konuşmama göz devirdim. Bu olmaz.

"Aa ne tesadüf sen de mi buradaydın?" Kafama vurdum. Çok yapmacıksın Dolunay, çok.

"Ne güzel bir tesadüf oldu böyle." Gülümseyerek etrafıma bakındım. Tesadüflerin en güzeliydi onunla karşılaşmak.

Şu an Aksel'le ilk tanıştığımız o parktaydım ve onun gelmesini bekliyordum. Selma Teyze onu arkadaki dükkanlardan birinden bir şey alması için buraya gönderecekti ve biz tesadüfen burada karşılaşacaktık.

Doktor artık kendini hatırlat demişti. Şu an Elifay gözümde değildi. Tek dileğim Aksel'in her şeyi hatırlamasıydı.

Elimi tişörtümün üzerinden boynumdaki kolyeye dokundum. Dolunay kolyesine...

"Dolunay?" Gülümseyen suratımı bozarak sağıma döndüm. Şaşkınlıkla bana bakıyordu. Benimde şaşırmam gerekiyordu değil mi? Sonuçta tesadüftü.

Uzun bir, "Aa..." diye koyverdim. "Aksel tesadüfe bak, sen de mi buradaydın?"

Allah'ım lütfen inandırıcı olmuş olsun.

"Evet," diyerek gülümsedi ve elindeki eczane poşetini kaldırdı. "Annemin birkaç ilacı bitmişti de gitmem için buradaki eczaneyi tarif etti. Buradan almazsam içmezmiş." diyerek güldü. Ben de gülüşüne güldüm. "Bazen onu anlayamıyorum."

Gülüşünü izlemekten ne dediğini doğru dürüst dinleyememiştim, o yüzden cevap vermedim.

Boğazımı temizleyerek etrafa baktığımda tekrar konuştu. "Sen burada ne yapıyordun?"

Bunu beklermiş gibi hemen cevap verdim. "Buraya kafa dinlemek için sık sık gelirim. Havası falan çok iyi," diyerek derin bir nefes çektim. "Kokusunu içine çek çok güzel." Derin bir nefes aldı ve gülümsedi. "Güzelmiş."

Güzeldir, çünkü burası ilk tanıştığımız yer sevgilim.

"İşin yoksa eğer," diyerek başımı yere eğdim. Gözlerimin içine bakarken konuşmak çok zordu. "Biraz oturalım mı?"

Sessizlik olunca kabul etmeyeceğini düşünerek gözlerimi tekrar ona kaldırdım. Tebessüm ederek bana bakarken, "Bir işim yok, oturabiliriz." dedi.

Bankların oraya ilerlemek üzereyken onu durdurdum. "Hayır oraya değil," Önünde bulunduğumuz koca ağacın toprakla birleşmiş köklerini gösterdim. İlk tanışmamız ben burada otururken olmuştu. "Buraya."

Yere çökerek oturdum ve sırtımı ağaca yasladım. Umarım kafasından benim hakkımda güzel şeyler geçiyordur. Zira temiz banklar varken bu toprağa oturmak çokta sağlıklı insanın yapacağı iş değildi.

Ayakta durarak bir süre oturduğum yere baktıktan sonra o da yanıma yerleşti. "Tamam sorgulamayacağım."

Hafif bir tebessümle ona döndüm. Poşeti sağ tarafına koyarak sırtını ağaca yasladı ve sol tarafına, yani bana baktı. "Umarım annem bu pis kıyafetlerimle beni eve alır. Eğer sorun çıkarırsa suçu senin üzerine atacağım haberin olsun."

Kısık sesli bir şekilde güldükten sonra kafamı aşağı yukarı salladım. "Tüm suçu üzerime almaya hazırım."

Kısa bir an gülüştükten sonra ikimizde önümüze döndük. Sesimizi çıkartmadan karşımızdaki salıncaklarda sallanan, kaydıraklardan kayan gülerek sağ sola kaçışan çocukları izledik.

Keşke hep çocuk kalsaydık. Tek derdimiz annemizin parka gitmemize izin vermemesi, tek mutsuzluğumuz arkadaşımızın bizi yakalaması, saklambaç oynarken yerimizin bulunup ebelenmesi olsaydı. Ne vardı ki büyüyecek?

Kısacık bir süre sonra kısık sesini duyup ona döndüm. "Sanırım neden her zaman buraya geldiğini anladım."

"Nedenmiş?" diye sordum. Bakışlarını karşısından çekmeden gülümsedi. "Çocukların gülüştükleri yerden daha iyi bir yer var mı?"

Çocukları çok severdi, hatta zamanı geldiğinde baba olmak onun en büyük hayaliydi.

"Ben de severim." dedim ona bakarak. Kafasını bana çevirdi. "Anlamadım?"

Gülümsedim. "Anlaşılan çocukları seviyorsun, ben de severim."

"Sevmeyen var mı ki?"

"Var," dedim düşünceli bir sesle. "Kendi çocuğunu bile sevmeyen, tek bir gün başını dahi okşamayan milyonlarca insan var."

Sesini çıkarmadan derin bir nefes aldı. Bu sırada aklıma gelen şeyle gülümsedim ve ayaklanarak ona döndüm. "Aksel beni sallar mısın?"

Aksel hadi beni salla.

Elimi tıpkı o günkü gibi ona uzattığımda gülen yüzü yavaşça soldu ve gözleri elimde gezindi. Ne tepki vereceğini merakla izlerken gözlerini bu sefer bana çevirip öylece donuk bir suratla yüzüme baktı.

Yanlış bir şey yaptığımı düşünerek elimi indirdim ve kafamı çocuklara çevirdim. "Kusura bakma, çocukları öyle mutlu görünce benim de sallan-" Elimde bir sıcaklık hissettiğimde hızla kafamı ona çevirdim.

Az önce uzattığım elimi tuttu ve bakışlarını kaldırarak bana baktı. "Bakmak yerine kalkmama yardımcı mı olsan?"

Şaşkın bir şekilde ona bakmayı keserek hafif bir güçle çektim ve yerden kalkmasına yardımcı oldum. Kalkarak yerden poşeti aldı ve arkasındaki tozları temizlerken homurdandı. "Annem beni kesecek."

Elimde olmadan bu tatlılığına güldüğümde bana bakmadan konuştu. "Gülme, seni suçlamak konusunda ciddiydim."

Omuz silkerek önden ilerledim, bu sırada bu hâlimize şükrediyordum. Aylar önce böyle olacağımızı söyleseler gülmek yerine ciddi bir ağlama krizine gireceğime emindim ama şimdi onunla böyle konuşmak...

İçli bir nefes aldım ve çocukların olduğu yere ilerledim. Onları kaldırmak istemiyordum ama benim de canım sallanmak çekmişti.

"Biraz ben sallanabilir miyim?" diye sorduğumda küçük kız reddetmese de memnuniyetsizce kalktı ve kaydırağa ilerledi. "Bence sana içinden sövüyor."

Aksel'in fısıltılı sesiyle dudak büzdüm ve kaydırağın merdivenlerini çıkan çocuğa baktım. Bir anda hevesim uçup gitmişti, kesinlikle o kızı üzmüştüm.

"İstemiyorum, söyleyelim o gelsin." dedim Aksel'e dönerek. Gözlerini kız çocuğundan çekmeden onu izledi, kısa bir süre sonra gülümsedi. "Bence onun gelmeye pek niyeti yok."

Tekrar kıza döndüm ama bu sefer kahkahalarla kaydıraktan kaydığını gördüm. "Hadi otur, o hâlinden gayet memnun."

Salıncağa yavaşça oturdum ve zincilere tutundum. Aksel sırıtarak salıncağın arkasına geçti ve ufak itmelerle sallamaya başladı. Gözlerimi huzurla kapattım ve anın tadını çıkarttım.

İtmeler bir zaman sonra çoğalarak daha yükseklere çıkarken çığlık attım ve havada ayaklarımı salladım. Aksel arkamdan kahkaha atıyordu.

Yere inerken güldüm ama bu çok kısa sürdü. Tekrar havalandığımda yine çığlık attım. "Aksel alacağın olsun!"

Gülerek konuştu. "Sallanmak istemiyor muydun?"

"Sallanmak istedim, beni havaya uçur demedim!" Bu sefer uzun bir kahkaha attığında ben de gülümsedim.

Sonra bir anda oturduğum yerin altını tuttu ve benimle birlikte gelerek bıraktı. "Aksel!" Önümde durarak ellerini ceplerine koydu ve gülümseyerek göz kırptı.

Bir süre durana kadar beni izledi ve salıncak yavaşladığında çok kısa bir süre önce bir çocuğun sıkılıp kalktığı salıncağa oturdu.

Durgun bir şekilde önüne bakarken dayanamayıp sordum. "Bir şey mi oldu?"

Yere bakarak konuşmaya başladı. "Biliyor musun birkaç sene önce hafıza kaybı geçirmişim, annem ve birkaç eski arkadaşım dışında hiç kimseyi hatırlamıyorum. Ama bu aralar aklımı kurcalayan bir şey var," Gözleri bana döndüğünde nefesimi tuttum. "Nedense seninle göz göze gelişimiz bile tuhaf hissettiriyor. Bazı yaşadığımız anılar sanki eskiden yaşamışım hissiyatı veriyor. Dolunay, sen de benim hatırlayamadıklarımdan biri misin?"

gökyüzündeki hatırlarWhere stories live. Discover now