yirmi üç

28 9 0
                                    



Yaşadığımız süre boyunca hep mutlu olamıyorduk, her zaman güzel anılar biriktiremiyorduk. Hayatın cilvesidir ki bir gülsek, iki ağlıyorduk.

Çok ağlamıştım, hep ağlamıştım ama artık gülecektim. Mutlu olacaktım, Aksel'le beraber.

"Dolunay şunu da taksana sana çok yakışıyor," Gülce'nin havaya kaldırdığı kolyeye göz ucuyla baktım. "O fazla olmasın, baksana şıkır şıkır oldum zaten."

Bulduğu her takıyı üzerime takıştırıyordu. Abartılı bir makyaj yapmıştı, saçlarıma sim dökecekti ama son anda durdurmuştum.

Onu da anlıyordum, benim adıma heyecanlıydı.

Kolyeyi boynuma takmaya çalışırken kollarından tutup onu durdurdum, sanırım daha fazla ona izin veremezdim.

Kolyeyi alıp makyaj masasının üzerine koydum ve ona bakarak gülümsedim. "Teşekkür ederim, ben bundan sonrasını kendim hallederim."

"Ama-"

"Lütfen Gülce," diye direttim. Dudaklarını büzdüğünde onu kırmamak için devam ettim. "Hem ben salona geldiğimde üzerimdekileri puanlarsın."

Gözleri ışıldadığında güldüm. Gülce'nin en sevdiği aktivite, podyumda yürürmüş gibi defile yapıp birbirimizin kıyafetlerini puanlamaktı.

"Hadi o zaman bekliyorum salonda, çabuk ol." O aceleyle çıktığında saate baktım. Çok az zamanım kalmıştı ve Aksel'i bekletmek istemiyordum.

Aksel'i bekletmek istemiyordum.

Düşüncelerimi, "Aksel'i bekletmek istemiyorum," diye sesli söyleyerek aynaya karşı sırıttım.

Ciddi ciddi Aksel'le akşam yemeği yiyecektim.

Derin bir nefes aldım ve heyecanımın beni etkilemesine izin vermeden hızla yüzümdeki makyajı sildim. Kremledikten sonra onun emilmesini beklerken gardrobuma ilerledim ve neredeyse daha yeni olan bordo rengindeki elbisemi çıkarttım.

Onu üzerime geçirip aynanın karşısına geçtim. Üzerimde çok güzel durmuştu. Omzu açık olduğu için dağınık bir topuz yapmak daha hoş dururdu.

Krem emildiğinde gözlerime açık bordo bir far sürdüm. Çok hafif alıp dağıttığımda elbisemle güzel durmuştu. İnce kat bir fondöten sürdüm, biraz allık ve dudaklarıma da çok az renk verdim. Saçlarımı yukarıdan gevşek bir topuz yaptım. Önüme birkaç tutam bukle çıkartıp onları da maşaladığımda çok güzel görünüyordum.

Elime küçük siyah bir çanta aldım ve ayağıma da siyah platform topuklu bir ayakkabı giyidim. Son kez boy aynasından baktığımda gülümsedim. Umarım Aksel de beni beğenirdi.

Odadan çıkıp salona yürüdüğümde Gülce beni gördü ve elini gözlerine götürdü. "Dolunay, bir anda odaya güneş mi doğdu ne oldu?"

"Ya Gülce," dedim gülümseyerek. Ayağa kalkarak tam önümde durdu. "Aksel sana bir kere daha aşık olacak." Burukça gülümsediğimde devam etti. "Aksel sana aşık Dolunay fark etmiyor musun? Beyni hatırlamıyor olabilir ama kalbi hatırlıyor. Sana nasıl davrandığını, sen onun hayatına girdiğinden beri Elifay'ı bir kenara bıraktığını görmüyor musun? Kalp kalbi çekiyorsa demek ki..."

"Hatırlar mı?" diye sordu umutla. Göz devirdi. "Bunu zilyonuncu kez söyleyeceğim, evet hatırlar, hatırlamak zorunda. Eğer hatırlamazsa da kafasını oraya buraya çarpa çarpa getirmeyi planlıyorum. Yetti gayrı!"

Biz konuşurken telefonumdan gelen sesle çantamı açtım. Aksel'dendi.

Aksel : Aşağıdayım

Kaşlarımı çatarak telefonu çantama koydum. "Aksel gelmiş oysaki kendim gidebileceğimi söylemiştim."

"Ayy..." dedi neşeyle. "Ne tatlı çocuk, gönlü elvermemiş görüyor musun? Hadi koş bekletme."

Derin bir nefes vererek kapıya ilerledim. Çıktıktan sonra hızla aşağı indim, bekletmek istemiyordum. Apartmandan kapısından çıktığım anda onu gördüm.

Ah, oradaydı, beni bekliyordu.

Her zamanki gibi, ağlatabilecek kadar güzeldi.

Kapının sesini duyduğunda bakışları bana çevrildi. Vücudunu yaslandığı arabasından ayırarak bir adım attı. Bu arada gözleri usulca üzerimde geziniyordu.

Ben de ona baktım, siyah bir takım elbise giyimişti. Ceketinin göğüs cebinde bordo renkli bir mendil duruyordu. Biraz uyumlu mu olmuştuk sanki?

Yanına yaklaştığımda ikimiz de birbirimize tebessüm ettik. İlk önce o konuştu. "Dolunay," Sesi büyülenmiş gibi hoş bir tınıydı. "Çok güzelsin,"

Yanaklarıma ateş basarken kafamı eğip kısık sesle konuştum."Teşekkür ederim, sen de çok şık olmuşsun."

"Teşekkür ederim, gidelim mi?" Kafamla onayladığımda arkasını dönerek ön kapıyı açtı ve geçmem için kenara çekildi. "Teşekkür ederim." diyerek koltuğa oturdum. Eteğimi topladıktan sonra yavaşça kapıyı kapattı ve o da şoför koltuğuna geçti.

Emniyet kemerlerimizi taktıktan sonra kısa ve sessiz bir yolculuk geçirmiştik. Tanıdık mekanda durduğumuzda Aksel'e döndüm. "Daha önce hiç buraya geldin mi?"

Mekanda göz gezdirip bana döndü. "Evet, kazadan önce sık sık gelirmişim." Kafamla onayladığımda sessizce indik.

Burası bizim Aksel'le sürekli daha önce geldiğimiz bir mekandı. Hatta Aksel bana burada, benimle sevgili olmak istediğini söylemişti. O günü hatırladığımda çaktırmadan gülümsedim. Yüzü gün boyu kızarıktı.

Elini belime koyarak beni yönlendirdi, içeri girerek masaları taradım. O günkü masa boştu. Sevinçle Aksel'e döndüm. "Şuraya oturabilir miyiz?"

Gözü masaya döndüğünde gülümsedi. "Tabii," Oraya ilerlerken tekrar konuştu. "Neden bu kadar heyecanlandın burada oturmak için?"

"Sadece burada oturmak içimden geldi," dediğimde masaya gelmiştik. Oturmam için sandalyeyi çekti. Oturduğumda karşıma geçti ve ellerini çenesinde birleştirdi. Bana bakmaya başladığında bakışlarının derinliğiyle utanmamak için konuşmaya çalıştım.

"Bir kaza geçirdiğini söylemiştin," diye sordum. Bakışlarını bozmadan hafifçe kafasıyla onayladı. "Hiç bir şeyler hatırladığın oldu mu?"

Sesli bir nefes verdi. "Arada dejavu hissine kapılıyorum, bir olay ya da kişi değil sadece anlık hissiyatlar."

"Anlıyorum." Hafifçe boğazımı temizledim. "Peki daha önce hiç Elifay'la ilgili bir şey hissettin mi? Yani anlık hissiyat?"

Uzun bir süre bana baktı. İlk önce cevap vermek iatemediğini sandım fakat daha sonra usulca cevapladı. "Hayır, o hissiyatlar sürekli seninleyken birlikte oluyor."

Yutkunarak bakışlarımı mekanın camından dışarı kaçırdım. Tam o anda buraya sinirle yaklaşan bir kız gördüm. Saçı başı dağılmış, ağlayan bir kız ve sinirli o kız Elifay'dı.

gökyüzündeki hatırlarWhere stories live. Discover now