9

98 22 112
                                    

meşgul biri olmanın getirisi ister istemez insanlarla iletişim kurmaya alışmaktı. buna karşın kamisatoları beklerken fark etmiştim ki geriliyordum, çünkü konu yardım etmekse ya da uğraşılacak bir işse evet, iyiydim ve kendime güveniyordum ama şimdi olay dostça bir ağırlama ve arkadaşlığa evrilmişti.

kamisato ayato'nun benim yaşlarımda olduğunu öğrenmiştim, ve benim evimde kalmayı en başından kendi istediğini.

parmaklarımı sıkmayı bırakıp, hemen yanımdaki ağacın kovuğuna bakmaya çalışan tighnari'ye yöneldim. sıkıntı içindeydim. "sence hâlâ gelmemeleri normal mi? hava karardı kararacak."

ziyaretçiler orman yolundan gelecekleri için tighnari yol gösterici olarak bana yardım etmeyi teklif etmişti. acıkıp ormanda baş başa bir piknik bile yapmıştık, lumine geç kalacakları haberini getirdiğinde yanımızda bekleyen görevliler ve önemli diğer insanlar işlerine dönmek zorunda kalmıştı çünkü. sonuç olarak öğlenden beri bekliyorduk, neredeyse hava kararacaktı.

tighnari parmaklarıyla kovukta bulduğu üzüme benzer bir tohumu ezdi. ilgisini çekmişe benziyordu, kafasını yana yatırarak biraz daha yakından baktı ve "merak etme," diye beni rahatlattı. "gece çökse de bir şey olmaz."

endişelendiğim o değildi ki, tighnari olduğu sürece sıkıntı etmeyeceğim bir şeydi bu. kamisatoları ağırlayabilecek miydim? ayato benden hoşlanacak mıydı? bu gidişle birbirimizle tanışma fırsatımız bile olmadan yatıp uyuyacaktık.

"haitham'ın çarşaflarını değiştirdim. odasında hâlâ eşyaları var gibi duruyordu ama sorun etmez herhalde. misafirleri orada ağırlamayı düşünüyorum, zaten başka yer yok evde."

tighnari omuz silkti. ben burada diken üstünde hoplarken o evinde yayılıp yatıyormuşçasına rahat duruyordu. "eşyaları kendi odana alırsın ve konu kapanır."

"çok zekice, beynim çalışmıyor. üstelik artık ciddi anlamda işemem lazım. şu kovuğa yapsam ne olur?"

alakasız cümlelerimi garip bir yüz ifadesiyle dinlerken birkaç adım geri çekildi. "ne var?!" diye yükseldim gücenmiş hâlde. "gerginlikten çişim geliyor, ne kadardır tutuyorum bilsen şok geçirirsin! hem asıl garip olan sensin-"

"tamam kaveh, bir şey demedim yap şunu tamam!"

ağaca ve etrafa bir süre bakındım. hiç güvende hissettirmemişti işte. haitham olsa önümde dururdu ve görünmezdim. ahh, her şey nasıl da aklıma onu getiriyor.

"yapamayacağım.."

"niye, yardım mı lazım?"

beni iğneleyişini yok sayarak duruşumu düzelttim, şu an onunla uğraşamayacaktım çünkü buraya doğru bir araba geliyordu. nefesimi tutup ağaçlık alandan yola doğru indim, iyi ki işeme girişiminde bulunmamıştım.

tighnari gerginliğimi anlamış gibi önümde durmuş ve arabadan inenleri benden önce selamlamıştı. görünüşte yalnızca iki genç vardı, daha kalabalık ve şaşalı bir şey beklediğimden bir an yanlış kişiler mi diye şüpheye düştüm.

yine de tüm içtenliğimle gülümseyerek "kaveh," diye elimi uzattım. "hoş geldiniz."

bana elini uzatan oğlanın saçları o kadar açık renkteydi ki, aslında mavi renkte olduklarını anlamam biraz zamanımı aldı. gözlerini kısarak gülüyordu ve çenesinde onu sempatik gösteren bir beni vardı. eldivenlerini çıkarmadan içten ama mesafeli bir tavırla elimi sıktı. bu kişi beklendiği üzere kamisato ayato'ydu.

ayato'nun yanında ondan çok farklı duran, kim olduğunu tahmin edemediğim biri daha vardı. ayaka küçük bir kız kardeş olduğuna göre.. sanırım adı ayaka değildi? aynı şekilde bu sarışın, yeşil gözlü oğlanla da el sıkıştık. hiç resmi görünmüyordu, aslına bakılırsa oldukça rahattı ve gözlerindeki parıltı daha samimi hissettiriyordu. "thoma," diye tanıttı kendini.

broken home | haikavehWhere stories live. Discover now