10

79 20 57
                                    

içeri girdiğimde thoma ve ayato ne yapacaklarından emin olamaz hâlde odanın ortasında dikiliyorlardı. thoma'ya güven vermemiş olacaktım ki elindeki valizi açıp yerleştirmemeyi daha mantıklı bulmuştu.

resmiyeti bi kenara bıraktım, bu olayın kurtarılabilir bir yanı yoktu. nefesimi çıkan hafif sesle dışarı vererek omuzlarımı düşürdüm, haitham'ın bozulmamış yatağına oturdum. bir de "yatıyordum," diye beni yiyordu.

"özür dilerim," dedim içtenlikle. utançtan yüzlerine bakamamıştım. "ev arkadaşımla aramız gergindi ve evden çıktığını düşünüyordum. böyle tatsız bir şeyin yaşanacağını bilsem sizi daha iyi bir yere yerleştirirdim, gerçekten üzgünüm."

"hâlâ başka bir yerde kalabiliriz," dedi ayato. yüzünde daha onunla tanışmadan bile görmekten korktuğum ciddi bir ifade vardı.

"hayır hayır, gerçekten benim hatamdı. evde olmayacağından öylesine emindim ki ona haber vermedim. eve taşındığınızı düşündü muhtemelen. tepkisinin sebebi oydu ve banaydı, size değil."

mahcubiyetimi sadece duruşum bile belli ediyorken thoma ortamı yumuşatmak için bal gibi sesiyle "konuşup halledebildiniz mi peki?" diye sordu. onun samimiyetine güvenip gardımı daha da indirdim, bu kadar dürüst olmaya gerek yoktu belki de, ama fazla hazırlıksızdım.

"aslında sadece onu odaya kapatıp susmasını söyledim ve sizin yanınıza koştum," derken ense kökümdeki saçları sıkıntıyla çekiştirdim. kriz yönetiminde harikaydım ama anlaşılan söz konusu yalnızca iş olduğunda..

ayato beni kafasındaki süzgeçten geçirdiğini, bakışlarındaki içimi ürperten o keskin parıltıyla belli ediyordu. bir adım arkasındaki thoma, onu ikna etmek ister gibi arkasından hafifçe beline dokundu.

"arkadaşınla konuşup gel istersen?"

ben cevap veremeden, açık olmasına rağmen kapı tıklandığında oturduğum yerden kalktım. içeri sadece bir adım atıp duran haitham, alışkın olduğum serinkanlı duruşuna dönmüştü. buna karşın sözümü dinlemeden buraya gelmesi "acaba yine sorun çıkaracak mı?" endişesine kapılmama sebep oldu.

ama o beni rahatlarak "misafir geleceğini bilmiyordum," dedi. "olayı yanlış anladım, tavırlarımın kusuruna bakmayın."

böyle uysallaştığını gördüğümde nedense içim ısınmıştı. madem geri adım atabiliyordu bana karşı niye atmıyordu? yine de durumu toparladığı ve yüzümü düşürmediği için ona minnettardım. bi noktada haklıydı, evden çıktığından emin olmadan ve ona haber vermeden hareket etmiştim.

"haitham." bu kez tamamen içeri girmiş, beni geçip misafirlerimize yönelmişti. uzattığı eli ikisi de isimlerini söyleyerek sıkınca "memnun oldum," dedi. "valizlerimi dolaptan alayım."

o an fark ettim, kırılmıştı. tavırlarımla yine başkalarını onun önüne koyduğumu düşünmüştü ve eşyalarını alıp gidecekti.

"siz yerleşin lütfen, rahatsızlık için tekrar üzgünüm."

ilk valizi haitham alırken, thoma hemen atılıp ikincisine yardım etti. ne diyeceğini o bile bilemiyor gibiydi, ayato'nun ağzından çıkacakları bekliyordu.

ama haitham'ın gitmeye yeltendiğini bildiğimden ben bekleyemedim ve "benim odama koyabilirsin valizleri," dedim gözlerimi kaçırarak. "iki-iki kalırız, sorun çözüldü."

"yerleşelim öyleyse." ayato bu cümleyi söylerken son kez emin olmak istercesine haitham'a bakıyordu. haitham'ım kafasıyla onu 'tabii' der gibi onayladı, işte içimin ona olan hislerimle dolup taştığı bir an..

"çarşafları değiştirmiştim ama içiniz rahat etmezse diye bir takım daha koydum." çalışma masasındaki sandalyenin üstünü işaret ettim. "tam orada."

"sadece bir kişi olacağını düşündüğüm için bir yatak var ama geniş.. iki kişi uyuyabiliyor-"

kırdığım potla gözlerim kocaman açıldı. nereden biliyordum iki kişinin rahat rahat uyuyabildiğini? haitham kafasını eğerek şeytani gülüşünü saklamaya çalıştı ve "hmhm evet," diye beni onayladı. "ayrıca çok da rahattır, canım yatağım."

thoma ayato'ya şaşkın bakışlar attıyordu, ayato'ysa tam bir profesyonel olarak hiçbir şeyi fark etmemiş gibi davrandı. "rahat edeceğimizden eminim," derken yüzüne yine o hafif gülümseme ifadesinin yerleştiğini görmek beni rahatlatmıştı.

"geç olduğu için uyursunuz muhtemelen ama evde dolaşmaktan asla çekinmeyin ve bir ihtiyacınız olursa hemen kapımı tıklayın lütfen, saat sabah dört olsa bile. daha fazla sizi tutmayayım, iyi geceler."

cümlelerimi birbiri ardına sıralasam da kızaran yanaklarıma rağmen aslında ağır ağır konuşmuştum. sorun yaşayan ayrılık aşamasındaki sevgililer olduğumuzu açık ettiğime göre çenemi kapatıp rezalet içinde uyumaya gidebilirdim.

"iyi geceler," ikisi aynı anda ve aynı ifadeyle iyi geceler dilemişti. thoma biz odadan çıktığımız anda arkamızdan ayato'nun kulağına bir şeyler fısıldayacakmış kadar sabırsız görünüyordu. ayato da bunun farkında olacaktı ki onu saklamak istercesine biraz önüne geçmişti.

yine de bize ve bu duruma bir şekilde beş dakika öncesinden daha fazla sempati beslediklerini görebiliyordum. haitham şoka giren thoma'nın bıraktığı valizi de aldı. elindekileri sürüyerek odadan çıkmadan önce son kez iyi geceler diledi. çıktığında arkasından onu takip ederek kapıyı kapattım.

tek bir kelime bile konuşamayacaktım, yorgunluktan değil sadece o kadar ne yapacağımı bilemiyordum ki.. "odadayım," diye mırıldandım. bunun bir davet olduğunu açığa verense ses tonum ve utangaçlığımdı.

"geliyorum."

kandırmıştım, onun odaya gideceğinden emin olmak içindi sadece, ben lavaboya gittim.

evet, yazdigim her gay sidikliyse ne olmus yani??!!

broken home | haikavehWhere stories live. Discover now