☆:13

117 30 364
                                    

"Ağlama" diye fısıldadı bir ruh olan Kaplan. "Ağlama tavşan" diye mırıldandı minik tavşana. Çaresizliği gözlerinin içinden okunurken tavşanın yanına gidip onu o kafesten çıkaramamak canını çok acıtıyordı.
"Çıkacaksın, söz veriyorum" diye fısıldadı ardından. Minik Tavşan,kaplanın derin sesini duyması ile ağlamayı kestiğinde gözyaşlarını yavaşca sildi.

Onun gözyaşları tuz ile karışmış su değildi, onun gözyaşları sevaplarıydı. İyilik akıyordu o her ağladığında, ağlamamalıydı. Çünkü o bu dünyaya iyilik getirecek bir köle değildi. Bu yüzden asla ağlamamalıydı, iyilik getirmekle yükümlü olan, iyiliğin çıkış olduğunu düşünen cahil topluma benzememek için ağlamamalıydı.

"Çıkışım ne zaman bilmek istiyorum" diye fısıldadı minik tavşan. Sesi öyle alıntılı bir mırıltıyla çıkmıştı ki inkar etmek, veya sorusuna görmezden gelmek biraz zor olacağını düşünmüştü. Ama kaplanın uzaklaşan adımlarını duyduğunda onu ikna edecek kadar yeterli olmadığını anladı.

Kafesin parmaklıklarına dayanarak ona erişmeye çalıştı, sanki yapabilirmiş gibi. Bedeni ile ona ulaşıp onu görmek, çıkarmasını istemek istiyordu. Ne zaman çıkacaktı? O buradan. Bu cehennemden ne zaman çıkacaktı bilmek istiyorken kaplanın giden adımlarının durması için dua etmekten baska işi yoktu.


Dizleri üzerine çöküp Tanrısına yalvardı, ardından kaplana daha doğrusu kendi içinde sadece sesini bildiğini kişiye seslenmeye başladı "Lütfen gitme, cevap ver bana"
diye yakarsa da asla ses çıkmadı. Bir kere daha bağırdı, ümidi yok olmamalıydı. Direnmek, diretmek zorundaydı.

"Ne zaman çıkacağım buradan, cevap ver ne olursun?" diye tekrar bağırdı muhtaçça. Teselli olmaya ihtiyacı varken acıyan ruhunun sahibine rağmen ağlamamak için direnmeye devam etti. Çünkü onun ağlaması demek dünyanın onun iyiliklerini kullanması demekti ve minik tavşan bunu istemiyordu.

𝐉𝐮𝐬𝐭 𝐋𝐢𝐤𝐞 𝐀 𝐒𝐭𝐚𝐫✯Où les histoires vivent. Découvrez maintenant