14. BÖLÜM - GÖZDEN KAÇAN DETAYLAR

218 24 114
                                    

🤍Merhaba canım okurlarım!🤍

Öncelikle şöyle bir hatırlatma yapmak istiyorum. Diana'nın aşırı duygusal olmasıyla ilgili birkaç yorum aldım. Bu konuyu Tanrıçamızın ağzından bizzat dinlemiştik ama yine de hatırlatmak istiyorum. İlk kitapta Diana tam anlamıyla Ay Krallığı'nın özelliklerini taşıyordu, yani duygusal, duygularıyla hareket eden ve zarif biri. İkinci kitapta ise Güneş Krallığı'na geçiş yapıyor ve bu durumda duygusal çatışmalarını çok yoğun bir şekilde görüyoruz. Ardından da Yıldız Krallığı geliyor. Tıpkı Gökyüzü Ruhu'nun söylediği gibi her krallığı sanki onun özüne aitmiş gibi teker teker yaşayacak. Yani ana karakterimiz güçsüz veya aşırı hassas değil, olay akışı içerisinde zaten belirtildiği üzere bir senaryo yaşanıyor.

İkinci olarak, bu bölümü daha iyi anlamanız açısından ilk kitabın birinci bölümünde Diana'nın gördüğü rüyaya bir göz atmanızı öneririm.

Hepinize iyi okumalar diliyorum❤️. Bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın!



"Yanlış mı görüyorum yoksa Ay Prensesi beni mi çağırıyor?"

Arkamdan gelen sese doğru döndüm. Dev beyaz kedi gibi değil güzel yüzlü bir adam gibi görünmüştü bana. Yine. Üstelik sinir bozuculuğunu da üzerine geçirmeyi ihmal etmemişti.

Onu çağırmak için odama gitmiş, iyice temizlenmiş, aklanmış, paklanmış ve uzunca bir süre meditasyon yapmıştım. Tamamen hafiflediğimi hissedene kadar sudan çıkmamıştım. Onu ilk defa çağırıyordum bu yüzden temkinli olmalı ve sabırlı davranmalıydım. Ruhumu bu can sıkıcı görüşmeye hazırladığımda ise yatağa girmiştim. Tıpkı eski günlerdeki gibi yeniden rüyalarıma gelecekti. Normal zamanlarda, zamanın akmadığı o anlarda, canının istediği her vakit geliyordu ancak bu defa farklıydı. Bu sefer onu ben çağırıyordum. Çok zorlanmayacağımı düşünüyordum.

Öyle de oldu. Bu anı bekliyormuş gibi.

Kollarımı göğsümde birleştirip onu baştan aşağı süzdüm. Vücudunun üstü çıplaktı. Krem rengi keten bir pantolon dışında hiçbir şey giymemişti. Rüyalar aleminde olduğumuz için de daha önce hiç gelmediğime emin olduğum bir yerdeydik ve o çok da yüksek olmayan bir ağacın dalına tünemişti, yerini yadırgamadan rahat bir şekilde arkasına yaslanmıştı. Kendinden emin, hatta egosunu oldukça tatmin edecek bir edayla yukarıdan bana bakıyordu. Belki biliyordu geleceğimi, o yüzden bu kadar ukala davranıyordu. Belki de bilmediği, şaşırdığı için böyleydi. Her şekilde, bu bakışlarını sevmemiştim ve iki gözünü de oymak istiyordum.

"En son bana Tanrıça diyorlardı," dedim soğuk bir ifadeyle. Ağırlığımı bir ayağıma verdim. Ona muhtaç olduğumu biliyordu ama bu zevki ona vermek istemiyordum. Yine de bu soğuk tavrım onu güldürmeye yetmişti.

Gökyüzü'nün İçinde - 2Where stories live. Discover now