YS-8

130 41 2
                                    

Hepimizin hayalleri farklı. Kimimiz sevdiği birilerinin hayalini kurar, kimimiz bir aile olmanın hayalini. Bize hep hayal kurmayı öğrettiler. Gece öyle uyurduk. Hiç olmayacak anların hayalleri. Hiç gelmeyecek kişilerin hayalleri. Hiç sahip olamayacağımız o duyguların hayallerini kurmamızı söylediler bize. Acımadan söylediler. 'Hayal kurun' dediler mesela. 'Hayal kurun ve uyuyun.'

Benim hayalim her zaman bir aileye sahip olmanın hayaliydi. Olmayacak şeylere de hayal deniliyordu zaten. Kimse bize dünyanın gerçekliğini anlatmadı. Acımasızlığını anlatmadı, ikiyüzlüleri anlatmadı. Ya da cesaret edemediler. Kimse müdahale etmedi onlara. 'Durun! Bu hayatın acımasızlığı var. Kandırmayın onları.' demedi. Ya da cesaret edemediler. Cesaret zaten onlara göre değildi. Onların hikayesinin yarım satırı cesaretsiz. Bizim ise hiç hikayemiz olmadı.

Dışarıdakilere bakıyorum da ne şanslılar. Sevmeseler de anneleri veya babaları yanında. Olmadı arkalarından üzülecek birileri var. Kaybetmek nedir bilmiyorlar. Ama biz daha kaybedeceğimiz şeyler var mı bilmiyoruz bile. Onların annesi babası ölmüş olsa bile mezarları var. Baş ucunda ağlayacakları, arkasından dua edecekleri. Bazen keşke diyorum. Keşke benim ailemin de bir mezarlığı olsaydı da yerleri belli olsaydı. Oysaki bazen demiyor muşum bu cümleyi. Bu cümle benim hayatıma ince uçlu bir iğneyle işlenmiş.

Hafif bir kıpırtıyla açtım gözlerimi. Aniden gelen güneş ışınları gözümü kamaştırdı ve tekrar kapatmama sebep oldu. Sonra tekrar açtım ve yan tarafımda ki kahverengi saçlı adama baktım. Dün o konuşmadan sonra beraber uyumuştuk. Ateşini düşürmüştüm bin bir dertle. Bir kolu üzerimdeydi. Onu uyandırmamaya çalışarak yataktan kalktım. Ne zaman kavga etsek sonucunda hep daha sıkı sarılıyorduk birbirimize.

Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Böyle bir anda gelince üstüme bir şey almadım. Hazar'ın tişortünü giydim altıma da ince kısa bir eşofman. Tabiki de Hazar'ın yanında bir tişortle gezmem. Bir kere o izin vermez diye umuyorum. Üzerimde bir halsizlik vardı. Aynada kendime bakınca berbat gözüktüğümü gördüm. Parmaklarımla saçlarımı taradım, daha düzgün hale sokmaya çalıştım. Her zaman ki gibi dişlerime de baktım. Benim takıntım vardır, tırnak ve diş. Tırnak güzel kesilecek ve törpü yapılacak, dişlerim de her zaman temiz kalacak.

Lavabodan çıktım ve mutfağa gittim. Hazar'a güzel bir kahvaltı hazırlayacaktım. Patatesleri soydum ve yıkadım. Çayın suyunu koydum. Küçük bir tencereye sıcak su koyup, yumurtaları içine atarak ocağa koydum. Orta boyda tencere alarak patatesler için yağ koydum. Masanın üzerini sildim ve çatal, kaşık, kahvaltılıkları yerleştirdim. Kızarmış patatesleri tabağa koyarak yumurtalara bir göz attım. Hepsi haşlanmıştı. Çayın demini hazırladım ve sofrada ki yerini aldı. Yumurtaları soydum ve baharatladım. Masa buradan bakılınca çok güzel olmuştu, tatları nasıldı acaba? Şimdi bir tek Hazar'ı uyandıracaktım.

Yatak odasına girdim ve sessizce Hazar'a yaklaştım. Yanağına kocaman öpücük koydum. "Hazar hadi uyan artık." diye fısıldadım. Bağıramadım çünkü o duyguyu çok iyi bilirdim Nil yüzünden. Cumartesi, pazar sabahları beni bağırarak uyandırırdı ve o günüm çok sinirli geçerdi. Diğer yanağını da öptüm. Hiçbir tepki vermedi. Omuzunu dürtüp "Hazar?" dedim. Gözlerini açmadan "Sonra, şimdi gel uyuyalım." diye mırıldanarak beni tutup kendine çekti. Uyusa bile hayvan gibi güç kullanıyordu. "Yaa ben senin için kahvaltı hazırladım." dedim yanağını okşayarak.

Bir süre tepki vermedi. Sonra "Öpersen uyanırım." diye mırıldandı. Tekrar kocaman yanağını öptüm. "Bu ne şimdi Melis Ada?" dedi sinirle. Bilerek onu yanağından öpmüştüm. Çaktırmayın. Masum bir şekilde "Öptüm ya." dedim. Öfkeyle gözlerini açtı, bir süre gözlerimin içine baktı sonra sinirle yataktan çıktı. Bende çıktım ve kolundan yakaladım. Tabiki de bana doğru dönmeyince ben onun önüne geçtim. "Öp dedin öptük. Niye sinirleniyorsun?" diye sordum tatlı bir şekilde. Kolunu elimden çekip "Tamam Melis yok bir şey." dedi ve yoluna devam etti.

Yarım SatırWhere stories live. Discover now