YS-10

47 11 1
                                    

Ah şu an sinirden ölebilirdim. Şu son 2 günden beri ne kadar sinirli oluyorum ben öyle. Ama bu sefer farklı, bu sefer cidden ölecektim. Sinirle kafamı yana çevirdim ve öfkeli bir bakış atıp tekrar önüme döndüm. Sabah kapı kırılacak kadar çalıyorken uyanmıştım, Hazar bana bir kelime bile etmemişti ve üstüne giydiğim kıyafetlere karışıyordu. Ne var yani şort giymek istediysem? Bütün erkekler işlerini güçlerini bırakıp beni mi izlemeye koyulmuşlardı? İşte Hazar'a göre tam olarak böyle.

"Ben biliyorum neden senin böyle giyindiğini. Aklın sıra sana hesap vermediğim için intikam alıyorsun." Söylediği sözlerle sinirle ve şokla ona döndüm. Ciddi olup olmadığına baktım. Ciddiydi bu adam.

"Durdur arbayı." dedim fırtına öncesi sakinlik sesimle. Bana sinirli bir bakış atıp tekrar önüne döndü. Beni ciddiye almadığını hâlâ yolculuğa devam etmemizden anladım. "Durdur dedim şu arabayı!" diye bağırdım var gücümle.

Ani bir frenle durduğunda torpidodan destek almasaydım kafamın ön cama yapışıcağından emindim. İlk o indi arabadan ardından ben. Benim tarafına sinirle gelirken hiç onu takmayıp yürümeye başladım.

Aradan saniye geçmeden kolum kırılırcasına tutup kendine çevirdi. "Senin derdin ne!" diye soludu üzerime öfkeyle. Kahvelere bakmakta direndim ama Hazar çenemi sıkıca tutup bakmaya zorladı. "Derdin ne?" dedi kelimelere, harflere vurgu yaparak. Kendimi geri çekmek, ellerinden kurtulmak istesemde izin vermedi. "Ne oldu Melis? Söyle? Niye böyle davranıyorsun? Amacın ney senin?" diye sıraladı sorularını.

Sinirle kolumu kendime çektim ve deli gibi sevdiğim kahvelere baktım. "Derdim sensin! Sen! Bir gece gidiyorsun ve bu çok tehlikeli! Sabah çıkıp geliyorsun, hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun! Asıl senin derdin ney?! Aa pardon sen istediğini yaparsın, yaptırırsın konu sen olunca hesap bile soramıyoruz! Tabi doğru senin hayatında benim yerim ne ki!" Sustuğumda boğazlarım acımıştı ama bunu takmıyordum bile.

Birşey söyleyemeyen Hazar'dan bakışlarımı çekip önüme döndüm ve yürümeye başladım. Bir dakika sonra havalandığımda, korkuyla çığırıp bir şeye tutundum. Gözlerimi açtığımda Hazar'la karşılaştım beklediğim gibi. Öfkeyle gözlerime bakarken "Neymiş senin yerin benim hayatımda?" diye sordu sakinlikle. Gözlerine bakmaktan çekindim ve sessizlikle fısıldadım. "Bilmiyorum."

Beni yavaş bir şekilde yere bıraktı. Yüzümü ellerinin arasına alırken "Sen şimdi yerini mi sorguluyorsun?" diye sordu. Gözlerine bakmak istemiyordum. "Bana bak." Fısıldamıştı, istemesemde bakmama sebep olmuştu. "Sen şimdi hayatımda yerini sorguluyorsun ya, öldürseydin daha iyiydi be güzelim. Sen benim merkezimsin. Kalbimsin, aklımsın, yönümsün. Bir daha bunu düşünme bile." Elleri yüzümün iki yanına düşerken gözlerime kırgın bakıyordu. "B-ben sorgulamak istemezd-" Parmağı dudaklarıma deyince istemeden olsa yine bitirememiştim cümlemi.

"Hiçbir şey açıklamak zorunda değilsin. Şimdi bin arabaya hastaneye gidelim." dediğini yapmak için arkamı ona dönüp kendime lanet etmiştim. Benim sorunum neydi cidden? Dün gece ne haltlar yediğini bana söylemediği için mi ondan uzaklaşacaktım? Ben bu muydum yani? Ah, hayır. Ben bu değilim, bu davranışlar bana göre değil.

Arabaya binerken çaktırmadan ona bakmıştım ve çok sıkıntılı görmüştüm. Sessiz bir yolculuk süreceğimiz sırada telefonum çaldı. Büyük uğraşlar verip sonunda telefonumu çantamdan bulduğumda arayanın Kamber olduğunu gördüğümde hemen açtım.

"Bir an beni sildin sandım." dediğinde onu hiç aramadığımı düşündüm.

"Kusura bakma, unuttum seni." deyip güldüğümde araba hızı artmıştı ve bu bir uyarıydı. Hazar uyarısı. Yüz ifademi toplayıp dikkatimi telefona verdim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Nov 29, 2015 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Yarım SatırWhere stories live. Discover now