Bölüm 11

44.1K 2.2K 197
                                    

Beste saatlerdir endişeyle oturuyor, dua ediyordu. Güney'e bir şey olmasını istemiyordu ve haber alamadıkça deliriyordu!

Konuşmayı neden bir anda kesmişti? Neden aramalarına cevap vermiyordu?

Gözü komodinin üstündeki saate takıldı. Gecenin 4'ünden beri Güney'i bekliyordu! Kahrolası 3 saattir bekliyordu!

**

Banyodan çıkıp askıdaki havluyu beline sardı Güney. Ilık suda zihni açılmaya başlamıştı. Birkaç saat uykunun ardından düşünmeye fırsatı da olacaktı zaten.

Kendine eziyet etmekten bıkmıştı. Madem artık bir rakibi vardı, lanet olası Aral'ı ne olursa olsun Beste'den uzak tutmalıydı.

Bir yolu olmalıydı. Beste'yi kaybetmeden önce sevgisini göstermenin bir yolu olmalıydı!

Banyodaki büyük aynanın önünde durdu. Yakışıklıydı değil mi? Ellerini saçlarının arasına sokup hafifçe karıştırdı. Gözleri ilk kez bu denli dikkatle süzüyordu bedenini.

Dudağını yukarı doğru kıvırıp gözlerini kapadı. Eğer dış görünüşü Beste'ye yetseydi, şimdiye kadar Beste zaten onun olurdu!

Ama o ergen dürtülerinin farkında bile değildi. Bazen gözlerinin Güney'i nasıl süzdüğünü bilmiyordu bile. Tüm masumiyetiyle duruyor; bakıyor, bakıyor, bakıyordu.

"Küçük farem..." diye mırıldandı. Yüzü yine sevgiyle ışıldamıştı, gülümsüyordu.

Kendini yatağa attı. Bugün Beste'yi göremeyecekse, odadan çıkmak istemiyordu. Pazar günü mutlaka onunla olmalıydı. Beste'nin, Güney'i fark etmesi gerekiyordu artık. Ne pahasına olursa olsun!

Telefonuna uzanıp kısa mesaj bölümüne girdi. "Beste içmiştim, sızmışım özür dilerim. Pazar günü sabah 7'de kapındayım, görüşürüz." yazıp yolladı.

**

Başını doğrultup uykulu gözlerle etrafına bakındı Beste. Koltukta uyuya mı kalmıştı?

Elleriyle gözlerini ovaladı, dudaklarını hafifçe büktü. Kendini gerçekten yorgun hissediyordu. Güney bütün gecesini mahvetmişti.
Yerinden kalkıp uyuşan bacaklarını açmak adına birkaç adım attı. Yüzü buruşmuş bir halde odada dolanıyordu.

Ayakları biraz normale dönünce yatağa fırlattığı telefonu eline aldı. Kaçıncı kez bu telefona bakıyordu hatırlamıyordu bile.

"Ah mesaj!" diye bağırdı sevinçle. Ardından hemen mesajı açıp okudu.

"Beste içmiştim, sızmışım özür dilerim. Pazar günü sabah 7 de kapındayım, görüşürüz."

Kaşlarını çatıp bekledi öylece. "Aptal!" diye bağırdı telefona doğru. "Bencil!"

Dudaklarını hırsla kemirirken telefonu yatağa fırlattı ve odadan çıktı.

Güzel bir kahvaltı edecek, hazırlanacak ve Aral'ı bekleyecekti. Bencilliği çoktan aşmış Güney'le uğraşmayacaktı.

Umursamaz züppenin birazcık vicdanı olsaydı gece gece Beste'yi korkutmazdı!

**

Aral bahçe kapısı ittirip eski ama güzel görünen eve ulaştığında anlamsızca gülümsüyordu.

Beste'yle bir şeyler paylaşmak, onun çocuksu hallerini izlemek, kendi kendine konuşmalarını duymak mutlu ediyordu Aral'ı. Garip bir kızdı Beste, bir o kadar da iyi.

Zile basıp bekledi bir süre.

Kapı açıldığında ellerini cebine atmış, başını hafifçe eğmişti. "Hoş geldin..." diyen Beste'ye gülümseyerek mırıldandı. "Hoş buldum, hazır mısın?"

Heyecanla yutkundu, boğazının sessizce temizleyip mırıldandı. "E-evet..."

"Gidelim mi o zaman?"

Beste üzerindeki elbisenin eteklerini düzeltip babetlerine uzandı. Ayağına geçirdikten sonra evden çıkıp kapıyı çekti. "Gidelim..."

Derince soluyor, heyecanını görmezden gelmeye çalışıyordu. En çok isteyeceği şeylerden biri Aral gibi rahat olmaktı herhalde. Bir şeyler etrafında dönerken umursamazca omuz silkip utangaçlığını yok etmek!

"Nasılsın bugün?" derken kolları Beste'nin omzuna çarpıyordu. Başını eğerek, Beste'nin mimiklerine odaklandı.

Kaşlarını çatıp dudaklarını büzdü Beste. "Sinirli. Sen?"

Aral bir kahkaha patlatıp eliyle burun kemerini sıktı. "Neden sinirlisin?"

"Güney yüzünden!"

"Yine ne yaptı?" derken sırıtıyordu.

"Gece gece beni aradı, sonra konuşurken birden cevap vermedi ve telefonu kapattı. Bütün gece aramama rağmen açmadı."

"Garip... Bir şey mi oldu acaba?" diye sordu ilgiyle. Kaşlarını hafifçe kaldırmıştı.

"Sarhoşmuş! Sızmış!"

Gözlerini kırpıştırdı önce, ardından tekrar gülmeye başladı. Beste ve Güney ciddi anlamda komikti.

"Gülme lütfen!"

Dudaklarını ısırdı sertçe, gülmemek için büyük bir çaba sarf ediyordu.
Beste omuzlarını kaldırıp kıstığı gözlerini Aral'a dikti. Yüzüne bakmasıyla içinin ısınması bir olmuştu. O kadar mükemmel görünüyordu ki.

Gözlerini kırpıştırdı, tekrar bakışlarını yola dikti. "Nereye gidiyoruz?"

"Evime..."

"Ne?!"

Kalbi yine deli gibi atıyordu. Hafifçe yutkunup dudaklarını ısırdı. Kahretsin, Aral'ın evinde ne işi vardı?

"Evime gidiyoruz... Orada da birkaç enstrüman var... En azından gitar çalabilirim."

"Ah..." diye inledi sessizce. Şarkıdan başka bir şey düşünmüyordu ki Aral!

**

Beste'yi nasıl etkileyebilirdi acaba? Nasıl bir şey bulmalıydı ki pazar gününü mükemmel kılmalıydı?

"Düşün... Düşün!" diye mırıldandı. Dudaklarını kıvırmış, elini dağılmış saçlarının arasına atmıştı. Sıkıntıyla saçlarını karıştırıyordu.

Doğal bir şey olmalıydı. Beste'nin rahat hissedeceği kadar doğal! Ama güzel de olmalıydı, etkilemeliydi Beste'yi. Çok az da olsa, başarmalıydı.

Ne severdi Beste?

Mutlaka yemek olmalıydı, söylemese bile oburun tekiydi. Gözleri şefkatle kısılırken dudaklarını kemirmeye başladı. Belki elleriyle hazırlamalıydı? Beste buna hem şaşırır hem etkilenirdi.

Evet, kesinlikle!

Ama nerede olmalıydı? Bu evin görkemi bile onu korkutabilirdi. Hem ev ne kadar güzel olursa olsun yapay güzelliklere sahipti.

Havuzdan çok denize yakın olmayı seviyordu Beste. Şezlong ya da mükemmel dizayn edilmiş çardakları değil, çimlere yayılmayı seviyordu.

"Buldum!" diye inlerken yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. "Pazar gününü asla unutamayacaksın Beste'm..."

Güney AralHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin