3.BÖLÜM

863 48 5
                                    

@majesticmeester bana tweet atarsanız çoook sevinirim :') Umarım okuyucu biraz artar :) İyi okumalar! Xxx


3.BÖLÜM
"Eğlencenin tadını çıkar Styles!" diye bağırdı gürültülü partinin arasından kuzenim. 
Beni okuldan sonra, popüler bir çocuğun verdiği partiye getirmişti. 
Bar kapatılmıştı ve temposu yüksek müzik insanları coşturuyordu. Her tarafta dans eden insanlar vardı. Kimse yerinde oturmuyor, yanındaki insanı tanıyor olup olmadığını umursamadan onunla dans ediyordu. Eğlenceliydi anlayacağınız. Ama parti havamda değildim.
Kuzenimim bir kaç popüler çocuğun arasından bana açtığı yolu takip ederek tek boş masayı bulduk ve yanına dikildik. Tabikide bir bar masası. Koltuk mu bekliyordunuz?
Kollarımı masanın üzerine uzatıp ellerimi birleştirdim ve ayağımla ritim tutmaya başladım. Bakışlarım dans eden insanların arasında gezinip, sıradışı birşeyler bulmaya çalışıyordu. Sanki herkes birbirinin aynısıydı. Bir diğeri, yanındakinin hareketinin devamını getiriyor, bir döngü oluşturuyormuş gibiydi. Herkes eğleniyor gibi görünsede aslında sıkıcılardı. Dans etmekten ve içki içmekten beyinlerinin sulanmış olduğuna bahse girerdim.
Ben insanları süzerken bir kızın bana doğru yaklaştığını gördüm.
"Merhaba." dedi bir tanesi. Oldukça sevimliydi.
"Selam." dedim ve gülümeyip doğruldum.
"Harry'di değil mi? Bu sabah kuzenin konuşmama izin vermedi. Okula hoşgeldin."
Ah, doğru. Bu sabah beni oldukça hoş karşılayan o kız gurubundandı. Bir yerden tanıdık geldiğini anlamıştım.
"Teşekkür ederim. Sen…" dedim ve duraksadım.
Oda ne sorduğumu hemen anlayıp dişlerini göstererek gülümsedi ve devamını getirdi. "Caroline."
"Pekala Caroline, tanıştığıma memnun oldum." 
Etrafıma bakındım ve o sırada içki barını gördüm. Kıza dönüp başımla işaret yaptım ve nazikçe gülümsedim. "Ben kendime birşeyler alacağım. Görüşürüz."
Ve kızın yanından geçip, içki barına yöneldim.

Bara eğilip barmene baktım. "Bira lütfen."
Siparişimin ardından küçük, sinir bozucu bir kıkırtı duydum. "Hafif çocuk."
Duyduğum şeyin verdiği afallamışlıkla, bara yasladığım kollarımı hareket ettirmeden başımı yana çevirdim. Başını öne eğmiş, sırıtıyor ve kafasını iki yana sallıyordu. 
"Pardon?"
Bana mı yada kime söylemişti anlamamıştım. Kollarını bar tezgahının üzerinde birleştirmiş, hala başını öne eğmiş vaziyette duruyordu. Sırıtışı çarpık bir hal almıştı. Kolunun hemen yanında da viski bardağı duruyordu. Vücuduna bakılırsa daha gençti Ve viski? Ağır değil miydi?
Bir kaç saniye sonra bana dediğini farkettiğimi anlayınca başını yavaşça kaldırdı ve yana çevirdi.
Ve yüzümü görmesiyle gözlerinin irice açılıp, elektrik şoku yemiş gibi bir hal alması bir oldu. Ve onun o mavi gözleriyle tekrar karşılaşmış olmanın verdiği şaşkınlıkla geriye çekildim.
Gözleri irice açılmaya devam etti ve eğidiği başını kaldırıp, kambur pozisyonunu bozdu. Gözlerinde yanlış birşey söylemiş gibi bir hal vardı. Yada yanlış kişiyi görmüş.
Bakışlarını tekrar bana çevirdiğinde ürktüm. Bana olan bakışları eziciydi. Üzerimde değişik bir baskı kuruyordu.
Birbirimize bakmayı sürdürdük, taaki barmen bira bardağını ses çıkararak benim önüme koyana kadar.
Mavi gözlerini kıstı ve beni süzdü. 
"Sen…" 
bir anda sandalyesinde asılı duran ceketini kaptı ve sandalyeyi ses çıkartarak geriye itip gitti. Sözümü keserek. Arkasına bile bakmadan, partinin arasına karışarak.
Onun bakışlarında değişik birşeyler vardı. Sanki o lafı dlaga geçme amaçlı söylemişti ama bunun ben olduğumu bilmiyordu. Ve beni gördüğüne hiçte sevinmemişti.
Başımı sallayıp boşvermeye çalıştım. Ve bira bardağını kavrayarak Colin'lerin grubuna karışmak için onları aramaya başladım.
Yaklaşık 5 dakika önce herkesin dans ettiğini söylüyordum ya, yanılmışım. O etmiyordu.. Zaten bunun bir önemi kalmamıştı, beni görmesiyle buradan çıkıp gitmişti. Kaba.

***

Beden eğitimi derslerinden nefret ediyorum. Evet, okulumun 2. gününe bu düşünceyle başlıyordum. Öncelikle, çok gereksizlerdi. Spor yapmak istiyorsam, gidip klübe kaydolabilirdim. Bunun ders olmasına ne gerek vardı?
Herneyse. Kendime soyunma odasında bir dolab buldum ve spor çantamı içine tıktım.
Ön gözünü açıp spor ayakkabılırımı çıkardım ve ayağıma geçirdim. Üzerimdeki bu şort ve askılı formadan şimdiden nefret etmiştim. 
Saçlarımı sabit tutması içinde bir şapka taktım. En azından bir taç takıp salak gibi gözükmezdim.
Beden eğitimi dersi için hazırdım. 
Ayaklarımı sallayıp son kez ayakkabılarımın sıkılığını kontrol ettikten sonra arkamı döndüm. Ama bunu yapmam ile göğsümün birşeye çarpması ve bu şeyin bir anda beni karşı dolaplara çarpması bir oldu.
Bir el omzumu yakalayıp, sırtımı karşıdaki dolaba itmişti.
Sırtımın dolabın kapağıyla sertçe buluşmasıyla çıkan sesle irkildim ve gözlerimi açıp ne olduğuna baktım.
O gece sokakta rastladığım ve ardından barda gördüğüm çocuk, omzumu sıkıca kavramış, beni dolaba çarpmıştı.
"Ne-"
devam etmedim. Gözleri o kadar keskin bakıyordu ki, bende devam etme gücü yada isteği uyandırmıyordu.
"Kimseye söylemeyeceksin."
Ses tonu gergin ve çatallıydı. Sesinin ince bir tınısı olduğunu duyabiliyordum ama bunu saklayıp, kalınlaştırıyordu.
"Neden bahse-"
"O gece beni sokakta bulduğunu kimseye anlatmayacaksın."
Elleri omuzlarımdan formamın yakasına kaymıştı. Ve parmakları kumaşı sıkmış, boğazıma çekmişti.
"Önce sen biraz sakin olmayı denermisin?" dedim ellerimi omuzlarına koyup. 
Ama bunu yapmam ile aniden omzunu silkeleyip geri çekilmesi bir oldu.
Bakışlarını benden ters yöne çevirdi ve birkaç saniye sonra önümüzdeki banka çöktü.
"Senin sorunun ne?" 
dedim düşünmeden. Ağzımdan bu soru çıkmıştı ve bunu sorma üslubumun yanlış olduğunu geç farketmiştim.
"Benim bir sorunum yok tamam mı? Her yerde beni bulan sensin."
Beni bulan sensin.
Son cümlesi kulağımda yankılanmıştı. Rüyamdaki gibi.

ANGELIC LOVE - Larry Stylinson BEKLEMEDEWhere stories live. Discover now