8.Bölüm

757 68 32
                                    

-Harry'nin ağzından:

Bir süre beni bıraktığı bankta oturmaya devam ettim. Düşünürken.

Gözlerindeki o anlık öfkeyi unutamıyordum. Bir anda dün geceyle ilgili birşeyler söylemişti ve o öfke onunla birlikte gelmişti o mavi irislerine. Ve her zaman ki gibi beni ürkütmüştü.

Dün gece ne olmuştu da bugün ki hareketimi ona bağlayıp öfkelenmişti?

Lanet olsun.. Zaten onun öfkelenmediği -benimle ilgili- birşey var mıydı acaba?

Yerimden kalktım ve okul bahçesinden çıkıp yürümeye başladım. En iyisi eve gitmekti. Daha doğrusu tek şansımdı eve gitmek. Yada parkın birine giricek, evsizler gibi bankın üzerinde uyuyacaktım. Ah hayır, bunu yapamazdım.

O yüzden yönümü değiştirip eve doğru yürümeye başladım. Büyük bir ihtimalle evde, beni şikayet etmiş o çok sevgili kuzenim Colin ve belkide yanındaki köpekleri vardı. Kim bilir benimkilere neler söylemişti. Doğru ya, onun o büyük karizmasını ve egosunu tüm okulun ortasında kolaylıkla ayağımın altına almamdan hoşlanmamıştı.

Biraz daha yürüyüp sağa saptığımda bir arabanın kapısının açıldığını ve içinden birinin aşağı itildiğini gördüğümde duvarın dibinde durdum ve geri çekilip izledim.

İçerideki, arabanın arka camından sadece saçlarını görebildiğim adam kapıyı açmış ve birden onu arabanın dışarısına, asfalta itmişti.

Çocuk dizlerinin üzerine yuvarlanmış, ellerini yere sabitlemişti. Bir süre daha öyle kaldı ve başını kaldırıp arabanın içerisine baktı. Ve bunu yaptığında da o çocuğun yine "O" olduğunu gördüm.

Gözleri dolmuştu ve uzun düz saçları yüzünün önüne dağılmıştı.

Aşağı itildiği araba lüks, uzun ve siyah bir araçtı.

İçerideki adam bağırdı. "Sakın konuşma!"

Bunun üzerine Louis dizlerinin üzerinden doğruldu ve arabaya doğru eğilip ağlayan bir ses tonuyla yalvarmaya başladı. "Baba yalvarırım.."

Adam onun kapıdaki elini itti ve aracın kapısını sertçe kapatarak şoförüne bir işaret verdi. Ve bunun üzerine araç ilerlemeye başladı.

"Dur! Lütfen, hayır, hayır! HAYIR!" Sesi titriyordu ve içler acısı bir şekilde haykırıyordu. aracın peşinden koşmaya başladı ve arka camına vurdu. Ama siyah araba birden hızlandı ve onu arkasında bırakarak gözden kayboldu.

Yere yığıldı ve ağlamaya başladı. Ona doğru yaklaştığımda birşeyler mırıldandığını duydum. "Benim bir suçum yok.."

Elleri zeminle paralel bir şekilde duruyordu. Başı öne eğik, gözleri yaşlı, saçları dağılmış bir şekilde dizlerinin üzerinde yığılmıştı.

"Lanet olsun, lanet olsun!" biraz daha yaklaştığımda dişlerinin arasından konuştuğunu duydum.

"Benim bir suçum yok.."

Sesi titriyordu ve tonu daki acı yüreğimin sızlamasına yeterliydi.

Dayanamadım ve yumuşak bir ses tonunda, usulca ona seslendim. "Louis?"

Başını hızla kaldırdı ve kızarmış gözlerle bana baktı. "Lanet olsun, o bakışlarını üzerimden çek seni aptal."

Verdiği ani tepkiyle bir adım geriledim ve şaşırdım. Kafam karışmıştı. "Ne-ne bakışı?"

Bir anda yerden kalktı ve üzerime yürüyüp bir anda hızlandı ve elini öne uzatıp omzuma bir darbe indirip beni duvara doğru sendeletti. "Bana acıdığını gösteren bakışlar. Tiksiniyorum."

Son kelimeyi tıslayarak söylemişti. Tamamen dişlerinin arasından çıkmıştı heceler.

Ve sıratında iğrenirmiş gibi bir ifade oluşmuştu.

Bir süre daha o delici bakışlarıyla suçlar gibi beni süzdükten sonra arkasını döndü ve ellerini cebine sokup başını öne eğdi.

Bir süre itildiğim duvardan onu izledim. Ve birkaç saniye sonra kıkırtısını duydum. Bu ses daha çok rahatsız olmuş gibiydi. Sinirinden gülüyor gibi.

Gülmeye devam ederken tekrar bedenini bana doğru döndürdü ve yüzüme baktı.

Sırıtıyordu. Mavi irisleri büyümüştü. Doğruyu söylemek gerekirse şuan ki tavır ve yüz ifadesi beni ürkütüyordu.

"Nesin sen?" dedi gülmeye devam ederken.

Öne doğru bir adım atmaya yeltendim ama daha ayağımı zeminden ayırıp, bacağımı öne uzatan bir hamle yapmam ile elini öne uzatıp durmamı söyleyen bir hareket yapması bir oldu ve vazgeçip olduğum yerde kaldım.

"Beni takip filan mı ediyorsun sen?"

Gözleri hafif ama belirgin bir şekilde büyümüştü. "Hayır ben-"

Sözümü kesti ve sanki hiç konuşmamışım gibi devam etti. "Böyle bir çeşit koruma gibi. Yada başıma ne zaman birşey gelse yanıma koşan bir çeşit iyilik meleği misin?"

Suratı ifadesi.... ifadesizleşmişti.

"Defol. Gayet açık bir kelime sanırım senin için. Uzak dur ufaklık."

Bana son bir o "ölümcül" bakışlarından atıp bakışlarıyla ezdikten sonra arkasını döndü ve ilerlemeye başladı.

Ama kendime engel olamadım.

"Ne senin suçun değildi?"

Bir anda durdu ve hiç beklemediğim bir anda yine hiç beklemediğim bir hızda bana dönüp yanımda bitiverdi. "Ne geveliyorsun?"

Sesi çatallı çıkmıştı.

"Araba gittiğinde yere düştün ve senin bir suçunun olmadığını sayıkla-"

"Etrafımda olma. Sakın. Bir daha. Bulaşma."

Son cümleyi heceleyerek söylemesi ürkmemi arttırmıştı ama susmayacaktım.

"Baban ile ne sorunun var? Bak ben endi-"

Cümlemi tamamlayamadan beni duvara yapıştırdı. Ve gözleri artık beni deliyordu. "Lanet olsun. Susmak bilmiyorsun. Üstelik bunların hiçbiri seni zerre kadar ilgilendirmiyor."

Avcunun içindeki yakamı daha çok sıkıyor, beni duvara daha çok yapıştırıyordu.

"Ben sadece sorunun ne olduğunu bilmek istiyorum. Garip davranıyorsun ve endişelenmiştim.."

Dedim kısık ve fısıldayan bir ses tonuyla.

Ve bunu demem ile kahkahalarla gülmeye başlaması bir oldu. Yakamı birden serbest bıraktı ve duvar ile sırtım ayrıldı.

Birkaç adım geriledi. Ellerini cebine koyup güldü. "Birşeyler öğrenmek mi istiyorsun? Demek birşeyler bilmek istiyorsun Styles."

Yine o imalı ses tonunu kullanmıştı. Colin'in yaptığı o değişik Styles telafuzunu taklit etmişti.

"Öyleyse yarın akşam hava karardığında tam bu noktaya gel. Bekliyor olacağım."

Ve bir anda arkasını dönüp ilerledi. Köşeyi dönüp gözden kayboldu. Her zaman ki gibi.

~~~

Umarım beğenmişsinizdiiiir. Yaptığınız yorumlar o kadar mutlu ediyor kiii, hadi bu bölümde onları uzun tutun. Ve tahminlerinizi almak istiyorum. Sizce Harry gidicek mi gittiğinde ne olacak? Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, sizi seviyorum homofobik olmayan insanlar❤

ANGELIC LOVE - Larry Stylinson BEKLEMEDEWo Geschichten leben. Entdecke jetzt