Ayna

1.9K 198 26
                                    




"Hadi," dedi Harry bana elini uzatıp. "Kitaplıktaki yasak bölüme gidelim."

Elini tutup yanaştım. Pelerini üzerimize geçiriverdi. İşte, kaybolmuştuk. Gecenin sükuneti ile Hogwarts'ın büyüleyici koridorlarında adeta süzülüyorduk.
Kitaplık ürkütücüydü, karanlıktan göz gözü görmüyordu. Harry, fenerini yakıp, kitap raflarına giden yolu bulmak için etrafımızı aydınlattı. Yasak bölüm kitaplığın arkasındaydı. Pelerini çıkarıp o bölümü ötekilerden ayıran ipin üzerinden dikkatle atladık, kitap adlarını okuyabilmek için feneri usulca kaldırdık.

Pek bir anlam çıkaramadık adlardan. Dökülmüş, soluk yaldızlı harfler, bilmediğimiz dillerde sözcükler oluşturuyordu. Bazı kitapların hiç adı yoktu. Bir kitabın üstünde ise kana benzeyen koyu bir leke vardı.

Birden ikimiz de ürperdik. Sanki kitaplar arasından bir fısıltının yükseldiğini duyar gibiydim.

Harry, bir yerden başlamak için dizlerinin üzerine çöktü ve kitaplara bakmaya başladı. Kara cildi gümüş çizgili, kocaman bir kitap çekip çıkardı raftan. O sırada bu kısmı hatırlamıştım. Kitap onu açar açmaz çığlıklar atacaktı!

"Dur," dedim kitabı tutarak. "Bu kitabı açma sakın!"

Harry şaşkınca "N'için?" diye sordu.

"Bu kitap, yani baksana... Pek uğursuz bir şey. Açma onu."

Harry güldü. "Bir yerlerden başlamamız gerekiyor ama."

Ben ağzımı yeniden açamadan Harry kitabı açıverdi. Sessizliği, insanın kanını donduran, kulakları sağır eden bir çığlık bozdu. Harry hemen kapattı kitabın kapağını ama çığlık kesilmedi, daha da yükselerek sürüp gitti. O sırada koridorda yaklaşan ayak sesleri duyuldu.

Harry'yi kolundan yakalayıp kendime çektim ve pelerini yeniden üzerimize aldım. Beraber koşmaya başladık. Kapıda gözleri çılgıncasına açılmış Filch ile karşılaştık. O bizi göremediğinden hemen yanından süzülüp koridora fırladık. Kitabın çığlığı hala kulaklarımdaydı.

Kocaman bir zırhın önünde durduk. Kitaplıktan öyle bir kaçmıştık ki, nereye gittiğimizin farkına bile varamamıştık. Belki de karanlık yüzünden, şimdi nerede olduğumuzu bilmiyorduk. Mutfakların yanında böyle bir zırh olacaktı gerçi ama orası tahminimce 5 kat aşağıda kalmıştı.

"Geceleri birinin dolaştığını görürsem hemen size gelmemi söylemiştiniz, Profesör. Biri kitaplığa girmiş. Yasak bölüme."

Her nereye geldiysek, Filch oraya kestirme bir yol biliyordu anlaşılan, yumuşak, yapış yapış sesi gittikçe yaklaşıyordu çünkü; Snape'in yanıt verdiğini duyduk.

"Yasak bölüme mi? Eh, pek uzakta olamazlar. Yakalarız."

Filch'le Snape köşeyi dönüp yaklaşırlarken, Harry ile olduğumuz yere çakılıp kaldık. Bizi göremezlerdi elbet ama koridor öyle dardı ki, biraz daha yaklaşacak olurlarsa mutlaka bize çarparlardı.

Harry ile birbirimize iyice sokulup, olabildiğimiz kadar sessizce geriledik. Solda aralık bir kapı vardı. Kapıyı kıpırdatmadan içeriye süzüldük; Snape ve Filch hiçbir şey fark etmeden geçip gittiler. Az kalsın yakayı ele veriyorduk, ucuz atlatmıştık.

Saklandığımız odaya dönüp baktık. Kullanılmayan bir sınıfa benziyordu burası. Duvar diplerinde masaları, sıraları andıran birtakım eşyalar seçiliyordu karanlıkta, bir de baş aşağı çevrilmiş bir çöp sepeti duruyordu. Ama duvara dayalı bir şey daha vardı ki, sırıtıyordu, sanki biri, ayak altında durmasın diye onu getirmiş, oraya koymuştu.

Görkemli bir aynaydı bu, pençeye benzeyen iki ayak üstünde, süslü yaldızlı çerçevesiyle tavana kadar uzanıyordu. Tepesine de boydan boya bir yazı işlenmişti.
"Kelid stra ehru oyt ube cafru oyt on ıvohsi".

Pelerini üzerimizden çektik. Ben bir köşeye geçerken Harry aynaya doğru ilerledi. Aynaya bakar bakmaz ağzını elleriyle kapatarak arkasını döndü. Soluk soluğa yeniden aynaya döndü usulca. Yüzü korkudan bembeyaz kesilmişti. Birkaç kez daha arkasına dönüp baktı, kolunu uzattı. Neredeyse dakikalar boyunca aynayı izledikten sonra "Anne?" diye fısıldadı. "Baba?"

Hızla bana döndü. Sevinçten gözleri ışıldamıştı. "Juliet," dedi heyecanla. "Annem... Babam... Ailem. Yanıma gel!"

Gülümseyerek yanına gittim. "Harry..." diye mırıldandım yavaşça. "Bu aynaya bakınca ben aileni göremem. Onları yalnızca sen görebilirsin."

Arkama geçip beni omuzlarımdan tuttu ve aynanın karşısında sabitledi. "Peki, sen ne görüyorsun?" diye sordu.

O anda gördüm. Harry büyümüştü, ben büyümüştüm. Bir yanda Draco duruyordu elinde asasıyla. O da büyümüştü elbette. Bana göz kırptı. Şaşkınlıkla ona baktım. Benim elimde de bir asa vardı. Daha önce hiç görmediğim bir asa. Diğer elimde bir pelerin duruyordu. Bu... Merope'un peleriniydi!

Harry arkamdan bana kollarını doluyordu. Gülümsüyordum ve kolyem... Kolyemin tılsımı aniden ışık saçmaya başlamıştı.

Geri çekilip hızlıca arkamı döndüm ve Harry'ye sarıldım.

***

Ertesi gün huysuz bir biçimde kalktım yatağımdan. Kahvaltı etmek için Büyük Salon'a gidecektim, Ortak Salondan geçerken Malfoy ile göz göze geldim. Gözlerimi hemencecik kaçırıp yoluma devam ettim. Neden bilmiyorum o sabah Harry'nin yanına gitmedim. O da çok dalgın gözüküyordu. Öylece yemeğiyle oynuyor, kimseyle konuşmuyordu. Bir ara başını kaldırıp bana baktı, hafifçe tebessüm etti. Ailesini düşündüğünü biliyordum. O odaya bir daha gidip gidemeyeceğini ve onları tekrar görüp göremeyeceğini düşünüyordu. Sonuçta odanın yerini bulmak hayli zordu.

Aniden karşıma oturan Draco, boğazını temizler gibi yapıp gözlerini bana dikti.

"Hediyemi beğenmene sevindim," dedi kibirli bir gülümsemeyle.

Otomatik olarak elimi tılsıma attım. "Ah! Şey... Teşekkür ederim," diye mırıldandım.

"Baksana," dedi uzanıp tılsımı tutarken. "Rengi değişmiş."

Şaşkınca, başımı eğip tılsıma baktım. Daha önce içinde duman halinde birçok rengi barındırıyordu, renkler süzülüp birbirine karışıyordu. Şimdi ise tılsım gökyüzü şeklini almıştı. Yıldızlar kayıyordu içinde.

"Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun?" diye sordum.

Başını iki yana salladı. "Hayır."

Kolyeyi bırakıp ellerimi masanın üzerine koydum. "Şey, herhalde sürekli değişiyor. Yani işte içinde güzel şeyleri bulunduran büyüleyici bir tılsım."

"Olabilir," dedi Draco.

Gülümsedim. "Bunu nereden almıştın?"

O tam ağzını açacakken Merope gelip Draco'nun yanına oturuverdi.

"Juliet," dedi ürkütücü gözlerini bana sabitlerken. "Sanırım konuşmamızın zamanı geldi."

Kaşlarımı kaldırdım. "Ne istiyorsun?" diye sordum.

"Asıl soru şu," dedi elini Draco'nun eline koyup. "Ne istiyoruz?"

Eğer Harry Potter'da OlsaydımWhere stories live. Discover now