Bölüm - 4

2.9K 184 30
                                    

  Bölümü yayınlamam bu kadar uzun sürdüğü için üzgünüm, ama geçtiğimiz iki hafta yazılı haftalarımızdı ve hikaye yazmak için kafamda oluşturduğum bütün senaryo için hiç vaktim yoktu. Her an yazılıları düşünmekten zihnimde kurguya yer kalmıyor yani *-* Neyse, umarım bundan sonra daha sık yayınlayabilirim!

  Multide Rüzgar'ın gözlüğü

  Orada ne kadar kalmıştım bilmiyordum. Bir süre sadece bekledim ve konuşmalarımızı gözden geçirdim içimden. Bir ipucu yakalamaya, olayı kavramaya çalışıyordum ama olmuyordu, dahi değildim ki ben! En sonunda orada dikilmenin bana fayda etmeyeceğini fark edip hızlı adımlarla Melda ablaların evine yürüdüm.

  Anlaşılan Deniz farklı bir yere gitmişti, ailesi için açıklamanın bana kaldığını fark ettiğimde cevabım yalnızca "Bilmiyorum, sadece gitti." idi. Bu kadar basit bir olay için yalan söylememe gerek yoktu, ayrıca Deniz önünde sonunda ailesine açıklama yapacaktı ve ben yalancı çıkmak falan istemiyordum. Umursadığımdan değildi aslında, ama istemiyordum işte. Sebep yoktu.

  O gece yatağıma yattığımda derin bir nefes almıştım adeta. Kalabalık ortamlar beni gererdi evet, ama o günkü çok daha boğucuydu. Neyse ki uyku sorunlarım azalmıştı da o gün normalden erken uyumuştum. Tabii beden eğitiminin yorgunluğu da bunda etken olabilirdi.

  Ertesi sabah uyandığımda erken yatmama rağmen geç kalktığımı fark ettim. Her zamankinden fazla uyumuştum ve bu dinç olmamı sağlardı, ne mutlu bana! Tabii vakit kaybı olması bir sorundu, fakat hızımla bu problemi yok edebileceğimi düşünüyordum.

  Üstümü değiştirip evden çıkarken anneme seslenmeyi de ihmal etmemiştim. Hızlı adımlarla merdivenden inerken alt katımızda oturan kadın homurdanarak asansörün çalışması için uğraşıyordu. Anlaşılan bozulmuştu, ancak beni etkilemiyordu çünkü yalnızken merdiven kullanırdım. Ve bu, neredeyse her zaman demekti.

  Onu umursamadan devam ettim ve kadın ters ters baktı bana. Yardım etmemi mi bekliyordu, hala anlamış değilim. Sonunda kadın da merdivenlere yöneldiğinde ben çoktan birkaç kat inmiştim bile.

  O gün cumaydı ve elbette her öğrencide olduğu gibi bende de gereksiz bir mutluluk vardı, gün bir anda akıp gitmişti adeta. Tabii hafta sonunun da bu hızla geçeceğini düşünmek sinir bozucuydu ama tatil tatildi, tadını çıkarmak adına bütün hafta sonumu bir şeyler okuyarak geçirmeyi düşünüyordum. Belki izlerdim de...

  Eve geldiğimde ev boştu, şaşırmadım çünkü son birkaç gündür olanın aksine normalde evde yalnız olurdum. Kendime atıştırmak için bir şeyler hazırlayıp internete bağlandım ve bir süredir izleyemediğim bir anime dizisinin son bölümlerini izlemeye başladım.

  Fazla dalmış olmalıydım ki annem odamın kapısından "Rüzgar!" diye seslendiğinde irkildim. İçeri girdi annem, henüz ceketini çıkarmamış olması yeni geldiğini belli ediyordu.

  "Duru'nun matematiği iyi değilmiş Rüzgar, biliyorsun bir de TEOG senesi. Sen ona yardımcı olursun, değil mi?" dediğinde inanamazcasına ona baktım. Misafir olarak gittiği evin misafirlerinin kızının TEOG senesi olduğunu öğrenecek kadar samimileşmesi bir yana, sosyalleşmem için o kızı kullanması diğer yanaydı.

  "Bu bir soruysa eğer cevabımı biliyorsun, ki ses tonun soru değilmiş havası verse de kelimelerin bir soru cümlesi oluşturuyor. Farkındasın, değil mi?"

  Annem gözlerini devirdi, anlaşılan beklediği tepkiyi vermiştim. Ancak pes edeceğini düşünmüyordum ve yanılmamıştım da.

  "Ne dersen de, pazar günü onunlasın. Biraz iyiliğin de dokunmuş olur hem kızcağıza, senden iyi özel öğretmen mi olur matematikte?" 

  Matematiğim iyiydi evet, fakat bir öğretmenin en azından nasıl konuşacağını bilmesi gerekirdi ve lütfen, oradan bakılınca bu konuda iyi gibi mi duruyordum?

  İtiraz etmek için ağzımı açmıştım ki annemin bir anlık sessizliğimi farklı değerlendirdiğini fark ettim. Mutlu görünüyordu, gözleri parlıyordu ve bir an için içim ısınmıştı. Odadan çıkmaya yeltendiğinde "Özel öğretmenlerin maaşı olur, harçlıklarımı düşünsen iyi edersin." diye seslendim, denesem bir şey kaybetmezdim.

    ***

  "Vazgeçtim aslında, gitmesem mi?" dedim anneme oflayarak. Günlerden pazardı ve evden çıkmak o an istediğim son şeydi.

  "Bunu yapmazsın Rüzgar, sözünün eri biri değil misin sen?" diye soruyla karşıladı sorumu gözlüklerimi temizlerken. Düşük derecede miyoptum ve genelde lens kullanırdım ancak birkaç gün öncesinde lenslerimden birinin çizildiğini fark etmiştim. Üşengeç biri olarak yenilerini tabii ki almamıştım ve okulda da sorun olmamıştı, ta ki sabah gözlerimin fena halde ağrımasına kadar. Anlaşılan birkaç gün gözlüklerimle idare etmem gerekecekti.

  "Haydi, geç kalma." diyerek gözlüklerimi elime tutuşurdu annem. Onları montumun cebine sıkıştırıp kısaca el salladım ve sırt çantamı alıp evden çıktım. Duru'yla bir kafede buluşacaktık, pek fazla dışarı çıkmamama rağmen birkaç kez gittiğim mütevazı bir yerdi. Evime de çok uzak değildi, yürüyerek gidecektim.

  Dışarısı kalabalık değildi, hava da serindi ayrıca. Böyle bir havada yürüyüş yapmak gerçekten huzur verici olabilirdi sonunda insanların arasına karışmak zorunda olduğumu bilmesem.

  Etrafı dinleyerek yürümeye başladım yavaşça. Yavaştım çünkü anın tadını çıkarmak istiyordum, ya da, kafeye ulaşmamı geciktirmek. Her şeye rağmen en azından yolu uzatmaya çalışmamıştım. Çok geçmeden kafeye gelmiştim, içerisinin çok yoğun olmadığını gördüğümde üzerimdeki baskı azaldı bir nebze de olsa.

  Etrafta göz gezdirdim bir sarışın kafa görmek istercesine, karşılaştığımsa iki sarı kafa oldu. Masalarına doğru ilerlerken ayakların geri geri gitmesi deyimini yaşıyordum, tuhaf bir histi. Beni ilk fark eden Duru oldu, dakika başı kapıya baktığı içindi muhtemelen.

  "Hey!" dediğinde Deniz'in de gözleri bana odaklandı, öncesinde yere kilitlendiğini fark etmiştim. Fayansları sayması ile ilgili bir espri yapan iç sesime göz devirircesine bakmaya çalışıp –ki bunu nasıl başarabileceğimi ben de bilmiyordum- Duru'ya selam verdim. Yuvarlak masalarındaki dört sandalyeden birine bir çanta ve ceket koyulmuştu, boş olanına geçip sırt çantamı çıkardım.

  "Ailem fazla korumacı da, tek başıma seninle buluşmama izin vermediler." diye hafifçe gülümsedi Duru gözleriyle Deniz'i gösterirken. Önemli değil dercesine omuz silktim, gerçekten önemli değildi.

  "Ne içersin?" diye Duru anında sorduğunda garsonun da masaya gelmesinden kaynaklı "Su," dedim, insanın garsonu çağırmadan önce 'Bir şey ister misin?' diye sorması gerekmez miydi?

  "Hangi konuda eksiğin var?" diye sorduğumda Deniz'in hafifçe güldüğünü duydum, o gün okuldakinden o kadar sessizdi ki varlığını unutmuştum. Duru Deniz'inkinden biraz daha yüksek sesle gülünce anlamazcasına süzdüm ikisini de, sonunda Duru "Sanırım, hepsi?" diye cevapladı beni. Aslında işimizin uzun süreceğini fark ettiğimden üzülmeliydim, biliyordum ama bir an için ben de gülecektim.

  "Pekala," dedim kabulleniş dolu bir iç çekişle ve çoktan sandalyemin arkasına astığım montumdan gözlüklerimi çıkardım. Deniz "Gözlük mü kullanıyorsun?" diye şaşkınca sorduğunda aslında şaşkın olan bendim.

  "Miyobum," dedim 'Ne alaka?' dercesine. Omuz silkti ve "Hiç aklıma gelmemişti de..." dedi yalın bir sesle. Ona tuhafça bakmaya devam etmiş olmalıyım ki Duru boğazını temizleyerek ilk konudan başlamamızı önerdi. Sırt çantamdan evde rastgele seçtiğim kareli bir defteri çıkardım ve sandalyemi Duru'ya yaklaştırıp matematik kitabını çıkarmasını bekledim. Saatler sürmemesini umuyordum, matematik matematikti ve kimsenin saatlerce dayanabileceğini sanmıyordum buna.


Gri [BoyXBoy]Where stories live. Discover now