YARAMAZ İKİLİ

314 40 11
                                    

Okulun başka bir sıkıcı günü gene o benim için gereksiz olan dersleri görürken sınıfın kapısı çalındı. İçeriye nöbetçi öğrenci girdi. Öğrenci duyuru yapacağını söyleyip elindeki kağıdı okumaya başladı;

-Eee arkadaşlar, Mart'ın 20'sinde okulumuzun düzenlediği bir piknik var. Ücret 35 TL. Yanınızda herhangi bir yiyecek veya içecek getirmenize gerek yok. Katılmak isteyenler biyoloji öğretmeni Selin Hanbıçak'a adını yazdırabilirler.

Öğrenci duyurusunu bitirdikten sonra iyi dersler dileyip sınıftan ayrıldı. Edebiyat hocamız Barış Ekin'de biraz bu konudan bahsettikden sonra derse devam etti.

Ben her zaman ki gibi dersi kaynatmaya çalışıyordum. Meriç ile az da olsa basariyorduk.

Meriç benim çocukluk arkadaşımdı. Aynı okula ve sınıfına düştüğümüzden beri hep hocaları sinir etmişizdir. Konuşamadan bir ders bile geçiremeyiz.

Sonunda Allah'ın cezası ders bittip zil çalınca Meriç ile dışarı çıktık. Meriç elini boyuma attıp;

-Efe.
-Efendim kanka?
-Pikniğe gidecek misin?
-Hangi piknik?
-Kaç tane piknik var Efe?
-Şu ayın 20'sinde olan mı?
-Evet... Gelecek misin?
-Hiç bir fikrim yok Meriç.. Sıkıcı bir pikniğe gidesim yok açıkçası.
-Sıkıcı mı? Kim söyledi sıkıcı diye?
-Nasıl?
-Hadi ama Efe.. Kafanı çalıştır, o piknikte ne eğlenilir bee.
-Hım, bu yönden hiç düşünmemiştim.
-Var mısın, yok musun kardeşim?
-Varım.
-Yaşa...

Meriç hafifçe güldüren sonra havadan sudan konuşmaya başladı. Gerçi Meriç bu, havası da suyu da bir acayiptir.

Zaman, ders işleyerek arada da süs olsun diye sınav olarak geçirdik. Takvim Mart'ın 20'sini gösterince piknik zamanı da gelmiş oldu.

Katılım o kadar çok olmuştu ki artan parayla iki tane büyük otobüs kiralandı. Meriç, ben, Samet ve Batu ilk otobüsün en arka koltuklarını dörtledik.

Pikniğe bizim sınıftan 10 kişi geldi. En az bizim sınıf katılmıştı, diğer sınıflardan en az 15 kişiler geldi. Ayakta kalan öğrenci ve öğretmenler de vardı. Zaten öğretmenler topu topu 5 kişi gelmişti.

Biz arkadaşlarla piknik yerine varana kadar hayin planlar düşündük.

Piknik yerine varmamızla harekete geçmemiz bir oldu...

Samet ve Batu mangalı hazırlayacak olan hocayı oyalamaya başladı. Ben ve Meriç ise fazladan fazladan alınan çiğ tavukdan ve yeni dilimlenmiş karpuzdan alıp oradan tüydük. Az kalsın Selin hocaya yakalanacaktık ama. Biz hem piknik alanına yakın hem de tenha olan bir yere gittik. Amaç kızların içlerine çiğ tavuk ve karpuz atmaktı. Bu işlemi ben ve Meriç yapacaktık. Samet ve Batu da videoya alacaktı. Ama işler yolunda gitmedi..

Biz kızların içine çiğ tavuk ve karpuz atarken çalılıklardan biri çıkıp Selin hocanın içine yağlı tavuk attı. Hoca bununla bizim yaptığımızı sandı. Samet ve Batu hemen oldukları yere gizlendi.

Sinirlerim bozulmuştu. Birincisi Selin hoca ne zaman oraya gelmişti, ikincisi o tavuğu içine attıp hemen toz olan kimdi?

Hoca ofkeli öfkeli Meriç ile benim yanıma geldi ve kulaklarımızdan tutup yukarı doğu acımadan tüm gücüyle çekti.

Sonra da disiplin kurulu başkanı Süleyman hocayı çağırdı ve olayı teker teker anlattı. Hoca olayı anlatırken ben ve Meriç birbirimize acı ve dehşetle bakıyorduk.

Süleyman hoca olanları duyunca sinirden küplere bindi;

-Yeter be!!! Yeteeeer!!! Bir günümü de sakin geçireyim...YOOKK! Meriç ve Efe, yarın ailelerinizi cağırıyorum! Siz başka türlü akıllanmayacaksınız anlaşıldı...

Hoca bizi disipline verecek diye düşündük Meriç'le ama öyle olmadığını anlamamız uzun sürmedi...

Ertesi gün Meriç'in annesiyle benim annem beraber okula geldiler. Doğruca müdürün odasına girdiler. Normalde biz sıkıntı bile etmemiştik ama annelerimizin bize öyle bir bakış attı ki, strese gire çıka bi hal olduk.

Annelerimiz odadan çıkarken yarı üzgün yarı sakin bir durumdaydılar. Yanımıza geldiler ama sadece boş boş birbirlerine bakıp durdular. En sonunda annem ağzındaki baklayı çıkardı;

-Oğullarım naklinizi almak zorundayız.

Nakil mi? Bu da nerden çıkmıştı? Meriç ile birbirimize nedensiz bir korkuyla baktık. İçimizde kötü bir his vardı...

O gün okuldan eve döndüğümde ağzıma bir lokma yemek bile sürmedim. Annem bayağı üzülmüştü.

Ben odam da kös kös otururken annem kapıyı çalıp içeri girdi.
Elinde tepsi, içinde de bir tabak çorba vardı. Annem elinde tepsi gelip dibime oturdu.

-Efem, oğlum... Bir kaşık çorba iç annem.
-Hayır anne.. Canım istemiyor.
-sabahtan beri gram bir sey yemedin.
-Anne.. Zorlama
-Of Efe offf....

Annem elindeki tepsiyi karşıdaki çalışma masama bıraktı ve tekrar yanıma oturdu.. Yüzünden onun da moralinin yerlerde olduğu belliydi.

-Oğlum.
-Efendim.
-Şey oglum... Gideceğin okul var ya hani.
-Evet var. Ne olmuş?
-Şey oğlum, okulda yatılı kalacaksın da....

Anneme tepki bile veremedim. Sadece gözlerimi açıp ona dik dik bakmakla yetindim. Annem de mutlu görünmüyordu..

-Na....Nası yaaa??!!!!

Annem de söyleyecek bir söz bulamıyordu.

-Peki....ne zaman gideceğim?
-Yarın.
-Bu kadar çabuk mu?!
-Derslerden geri kalmaman lazım.

Hiçbir şey demedim. Annem de susuyordu.

Ayağa kalkıp camın önüne dikildim. Annem bir şey demeden çıktı. Camdan dışarı bakıyordum ama aklım gideceğim okulu düşünüyordum. Kafaya çok takılacak bir durum değildi aslında ama içimde gereksiz bir korku ve endişe vardır.

Vücudumun titredigini hissettim. Hafiften hareket ettim. O arada cebimde duran telefon yere düştü. Arayan Meriç'di. "Telefonun neden çok titredigini anladım." dedim.

-Alo.
-Ne var Meriç?
-Bir şey yok...
-Niye aradın o zaman?
-Senin strese girdiğin o konu için.
-Şu mesele....

Bir süre sustuk. Sessizliği bozan ben oldum;

-İçimde kötü bir his var.
-Sana katılıyorum Efe...
-Aslında saçma bir şey.
-Nasıl yani?
-Yani başka bir okula gideceğim diye kötü hissetmek.. Saçma.
-......

Meriç cevap vermedi. Bana katılıyor demek oluyordu bu. Daha fazla konuşamadık. Meriç işinin olduğunu söyleyip kapattı.

O gece hiç uyuyamadım. Aslında uyudum da kabuslarla uyandım ve sürekli aynı kabusu görüp duruyordum..

Kabusumda yeni okula gittigimizi görüyordum. İlk başlarda Meriç yanımda oluyordu. Ama her okula girdiğimde Meriç bir anda kayboluyordu ve koca okulda tek başıma kalıyordum. Okulu hatırlamıyorum. Tek hatırladığım okulda kimse beni sevmiyordu, herkes beni aşağılıyordu ve hep yanlizdim.

Yalnızlık ve sevilmemek...bu iki kelimeden çok korkmuşumdur. Hele hele okul hayatımda olmasını hiç istemeyeceğim iki kavram...

Asıl kabus okula gidip gorduklerim oldu....

Yaramaz LiseliWhere stories live. Discover now