23. Bölüm - Hastane

10K 561 319
                                    


Gözlerimi hastane odası olduğunu bana lise yıllarımdan hatırlatan bir odada açtım. Yoğun tentürdiyot kokusu, parlak ışıklar, vızıltılar... Stajımı üçüncü sınıfta yapmıştım. Normalde beni gülümsetmesi lazımdı ama gülümsemekten ziyade çığlık çığlığa ağlayacak gibiydim.

En son neler gördüğümü hatırlamaya çalıştım. "Yapma!" diye bağırışlarımı, incinmiş bileğime zorla takılan kelepçeyi, alnıma, ağzıma, kalçama dayanmış silahı, gözyaşlarımı, Aslan Koç'u, üst üste yaktığım sigaraları, Ceren ve Atalay'ı, en sonda Barlar Sokağındaki katliamı hatırladım.

Ve babamı. Kafasını çevirirken bana attığı ufak ama keskin bakışı. Polisleri. Çığlıkları. İnsanları. Geceyi... Ama o şiddetin içine bir türlü sevdiğim adamı koyamadım.

"Koray!" diye bağırdım.

Sedyede hareketsiz yatışını, babamın ardından çıkışını, insanların bana acır gibi bakmasını.

İçimden bir öğürtü yükseldi, kusacaktım ama midem boştu. "Yardım edin!" ya ona bir şey olduysa? Koray'ım ya çok incinmişse? Peki ya ben? Babam?

Babam adam öldürmek suçundan hapisteydi! Nasıl çıkmıştı? Tamam, çok fazla rahat olabilirdi ama çıkıp cinayet işleyecek kadar mı? Peki Koray babamın adamlarının peşine düşeceğini bilmiyor muydu da kulübe gitmişti? Neler yaşanmıştı?

Sağ elim alçıya alınmıştı amına koyayım! Neden hiçbir şeyden haberim yok? Kaç saat, kaç gün geçti? Avşar, iki buçuk aydır uyuyorsun. Her hatırladığımda korktuğum o uğursuz şakayı hatırlamamla birlikte içimin sızlaması bir oldu. Serumu kolumdan dikkatlice çıkarıp kalkmaya çalıştım. Hala bacaklarım ağrıyordu ama bu açlıktan da olabilirdi.

Yanı başımda bir meyve suyu duruyordu, sıcak olmasına aldırmadan birkaç saniye içinde bitirdim. Bu iyi gelecekti. Garip bir şekilde yürümekte zorluk çekiyordum, o kadar uyuşmuştum ki bana bunu hissettirebilmek için bir depo dolusu morfin vermiş olmaları gerekirdi. Çünkü bir iki hapla bu hale gelmeyeceğimi bilecek kadar çok içmiştim.

Duvarlara sürüne sürüne yürürken kollarımın içi sanki boştu. Tekbir getirip bulunduğum yere yığılmak üzereydim. Babam tehlikedeydi, Koray tehlikedeydi, geriye bir tek Tanrı kalıyordu. Onun da benimle pek ilgilendiği söylenemezdi, cennete giremeyeceğimi anlamış olmalıydı.

Kapının koluna dokundum ama ben tuttukça o elimden kaçtı, kayıp gidiyordu elimden, ya sevdiğim adamda giderse?

Gözyaşlarına boğuldum. Sürekli ağlıyordum zaten. Başım o kadar çok dönüyordu ki bulunduğum yere yığılmamak için kendimi zor tutuyordum. İçimde birikmiş tüm sesle inlerken kapıya sertçe geçirdim ve açtım.

Kapı ardına kadar açılırken bir oda dolusu insan bana bakıyordu. Vay canına, burası şenlik alanı gibiydi. Annem, annemin çetesi, Koray'ın çetesi, bizim kovboylar, Aydan abla, babamın çetesi...

"Koray?" dedim gözüm onu bulamayınca. "Babamın yanında mı?"

Annem hemen yanıma gelip sarıldı. "Kuzum sen niye kalktın? Seslenseydin ya?"

"Duyar mıydın?" diye sordum.

Sağlam kolumu anneme sardım. "Onlar nerede?" ağzından kötü bir şey çıkacak diye o kadar korkuyordum ki her an hıçkırıklarımı dışarı salmaya hazırdım. "Baban kayıp. Koray yan tarafta, yoğun bakım ünitesinde. İyi olduğunu duyduk."

Gangsterlerin PençesindeWhere stories live. Discover now