42. Bölüm - İntihar

7K 417 176
                                    



Multimedia sevdiğim bir şarkıdır (The Weeknd - Get Yours) dinlemenizi öneririm.  

Saçımla uğraşacak moralim kalmamıştı. Kendimi ciddi anlamda kötü hissettiğim günlerden bir tanesine uyanmıştım. Koray'ın attığı mesaja cevap vermemiştim. Sevdiğim adamın mahvolmasına göz yummaktan başka seçeneğim yoktu.

Şeytan diyordu, vur Mine'yi gitsin, savaş çıkacaksa da çıksın amına koyayım; onun adamları da çevremdeki herkesi katletsin, al sevdiğin adamı git bu şehirden. Ama yapamam. Belki de henüz o kadar güçlü olmadığımdandır. Dayanamam. Biliyorum.

Herkesin acı çekmesindense bir kişi acı çeksin diye düşünmüştüm ama evdeki hesap çarşıya uymamıştı. Koray'a yaptığım, onun binlerce kişiymiş gibi ıstırap çekmesine neden olacaktı. Kardeşi dediği adam da, evlenmek istediği kadın da, onu doğuran kadın da, babalık yapan adam da, hatta babası da mahvedecekti hayatını. Hepimiz bilecektik ve izleyecektik çekeceği çileyi. Hayal kırıklığına uğramasına şahit olacaktık. Kendini bitirmesini, yok olup gitmesini, alev olup yanmasını, kül olup savrulmasını izleyecektik.

Bana acı verecekti. Ona acı verecekti. Dostlarına acı verecekti. Bu çeteyle yaptığım en zorlu görev olacaktı ve amacını sadece ben ve kardeşi bilecektik.

Aslan'la yatmıştım. Ki sadece bu bile benim için acı çekme sebebiydi. Ben hayatımda ilk defa kendimi tek bir adama bağlamak istemiştim ama ona da izin vermemişlerdi. Ama olaya sadece bu yönden bakamazdım. Koray'ı düşünmek zorundaydım ve zaten tek düşünebildiğim oydu.

St. Barnabas'a vardığımda onu bulamadım önce. Aşırı şık, korumalarıyla takılan bir kadın arıyordum çünkü. Ama o, üzerinde safari, salaş bir takım, boynunda profesyonel fotoğraf makinesiyle aniden fotoğrafımı çekerek beni şaşırttı. Tura katılmış yaşlı teyzelere benziyordu. Yüzünde az makyaj vardı, topuklu veya "senin ölümüne sebep olurum" kıyafetleri yoktu üzerinde. "Günaydın şekerim." Dedi neşeli bir tonda.

Ona doğru döndüm. "Program mı çekeceğiz?" diye sordum onu bir kere daha süzerek. Kaç yaşındaydı bilmiyordum ve belli de etmiyordu açıkçası. Güzel bir kadındı ve ona böyle bakınca çok iyi kalpli birine benziyordu ama değildi. Kalbi kir tutmuştu biliyorum.

"Merak etme kimseyi öldürmedim daha. Bu kadar ölü gibi durma." Yürümeye başlayınca onu takip ettim. Ara ara durup fotoğraflar çekiyordu. Sanki Japon turistti amına koyayım. Benimle veya olayla değil şehrin tarihi yapısıyla ilgili konuşuyordu ve anlattıkları bir gram bile umurumda değildi.

"Karnın aç mı?" diye sordu. "Hayır." Dedim. Sabah biraz portakal suyu içmiştim ve mevsiminde olduğumuz için çok daha lezzetli olması gerekiyordu. Ama ben bir tat alamamıştım, orası ayrıydı.

"Sana reçelli ekmek, portakal suyu ve vişneli dondurma alabilirim. Öğlen acı kahvemizi içeriz ve gece de bomontini ısmarlayabilirim." Soğukça güldüm. Hakkımda her şeyi biliyorsun, tamam. Anladım.

"Mine, bana kur mu yapıyorsun?" diye sordum. Gülerek bana döndü ve bir fotoğrafımı daha çekti. Ailece huyları mıdır nedir bu fotoğraf çekme hastalığı anlamadım ki.

"Güzel bir kızsın aslında. Ve bende eşcinsel sayılırım. Ama hayır." Dedi. "Güzel," dedim bende "Çünkü ben görüp görebileceğin en heteroseksüel insanım." Ki dünyadaki en ateşli lezbiyen bile olsam bu kadınla olmazdım. Ben ruhu temiz insanlara ihtiyaç duyuyordum. Yaptıklarına ve olduğu kişiye rağmen Koray'ın içi tertemizdi.

Gangsterlerin PençesindeTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon