İkinci Bölüm

703 75 17
                                    


Gün bitti. Saat kaç? Bitecek mi bir gün savaşımız
Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de
Dönüp dönüp arkamıza baktığımız
Bir dünya kalıntısı üstünde
Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de?

Edip Cansever

Genç kadın içini titreten küçük adamla masayı hazırladı ve sevdiği adamı beklemeye koyuldu biraz önce oturduğu yerde.

"Adını Görkem koyacağını tahmin ediyordum." dedi arkadaşı içindeki mükâleme hatırıyla...

"Hiçbir şey bilmiyorsun yıllardır uzak diyarlardan beni seyretmeyi seçtin sen. Yıllardır bana hem yakın hem de en uzak olmayı sen istedin. Ya sessizce dinle ve ortak ol bana ya da uzaklarda kalmaya devam et."

"Özür dilerim. Kendimi haklı çıkaracak tümcelerim yok benim. Yıllarım seni özlemekle geçti ama yıllarım buraya gelmeme isteğiyle de geçti. O hallerine dayanamazdım Defne."

"Benim sana ihtiyacım vardı ama, neyse Poyraz gelecek birazdan devam etmeyelim şimdi."

"Sen nasıl istersen..."

Sitem etse de onun geldiğine minnettardı genç kadın. Yılların acısını Poyraz'ın sırtında taşımıştı. Her şeyi ona anlatmıştı. İlk defa bir başkasına döküyordu içini, ilk defa yüreğinin en gizli köşelerini Poyraz'dan başka birine anlatıyordu.

"Poyraz... Yorulduğumda, yıldığımda elimden tutup beni kaldıran adam... Poyraz, yorulduğunda, yıldığında elinden tutup kaldırdığım adam... Hayatın keşmekeşinden kaçıp birbirimize sığındığımız zamanlar çok uzak değil. Seni de anlatacağım Poyraz, sana da gelecek sıra... Senin Görkem'ine de gelecek sıra..." dedi genç kadın iç sesleriyle.

Kapının sesiyle kendisine geldi genç kadın, koşturarak kapıyı açmaya giden oğlunu içi giderek izledi. Kapıdan içeri giren adama baktı uzun uzun. Tüm hüznüyle, tüm mutluluğuyla, tüm yakışıklılığı ve tüm aşkıyla eşikten içeri adım atışını ve Görkem'i kucağına alışını izledi. Onun ve Görkem'in gözlerinin elalarına karışıp bu dünyadan soyutlanmak istiyordu genç kadın, kimseyi görmeden, kimseyle konuşmadan sadece onlarla olabilmek onları sonsuza kadar koruyabilmek istiyordu. Bir melek olup kanatlarını onların üzerine kapatmak sonra da sonsuza kadar mutlu bir şekilde yaşamak istiyordu.

Korumak... Kendisini bile koruyamıyordu ki genç kadın Görkem'i korusun. Kendisine bile bir hayrı yoktu ki kanatlarını Poyraz'a kapatsın... En sevdiklerine zarar veren kendisi değil miydi? Kadınsal bir koruma içgüdüsü değildi onunki. Yılların acısına baş kaldırmak, yılların hüznünde boğulmak yerine yılların hüznünü boğmak istiyordu. Kalbinin korunaklı limanlarına Poyraz'ı ve Görkem'i kapatmak istiyordu. Onları o limana kapatsın ki onlara bir şey olmasın...

"Nasılsın canım?" dedi genç adam kolunu karısının beline dolayarak.

"İyiyim Poyraz" dedi genç kadın ve derin bir nefes alarak devam etti: "Daha da iyiyim."

Karısının neler düşündüğünü bilen bir bakışla baktı ona Poyraz. Arkadaşına anlattıklarını tahmin ediyordu. Yıllardır içinde taşıdığı o günleri birilerine anlatmaya ihtiyacı olduğunu biliyordu. Kendisi de yapmıyor muydu bunu sanki? Televizyon ünitesinin camının arkasındaki iki fotoğrafa kırık bir gülüş bıraktı ve kadının arkadaşına "Hoş geldin" dedi.

Masada anlaşmalı bir sessizlik hâkimdi. Görkem'in afacanlıkları da olmasa hazan dolu bir yemekle baş başa kalmış olurlardı.

"Görkem bugün oyun hamurlarıyla seni, beni ve kendisini yapmış babası."

Ah Ekimle GelenWo Geschichten leben. Entdecke jetzt