Onuncu Bölüm

339 58 11
                                    


"Öperek uyandırdım bu sabah ayrılığı.
Fırından yeni çıkan bekleyişler satın aldım.
Kırmızı mavi ekoseli yalnızlığımı serdim masaya.
Manzaraysa ayrılığa sıfır! işte her şey hazır..
Acılarımla iki lafın belini kırdık.
Yokluğunda bir kuş sütü eksik..."

Cemal Süreya

Düğünümüz bir teknede olmuştu, onun o çok sevdiği engin maviliğin üzerinde. İşlerden dolayı balayına gidememiştik ama o hiç ses etmemişti her günümüzü balayı gibi yaşamamızı sağlamıştı cıvıl cıvıl yüreğiyle.

Aradan bir yıl geçmişti, bir klinikte göreve başladı, onca hikâye dinliyordu ama gülüşünü hiç eksiltmiyordu. Ben de radyoda program hazırlayıp sunuyordum ona şiirler armağan ediyordum. Dinlerken gülümsediğini hissediyordum. Bir gün hamile olduğunu söyledi bana korkar gibiydi ben sevinçten uçuyordum ama onun bakışlarında tedirginlik ve korku karılmıştı.

"Sen mutlu değil misin?" dedim ona endişeyle.

"Korkuyorum. Bu dünyaya bir çocuk getirmekten korkuyorum onun üzülmesinden yaralanmasından korkuyorum. Ben özgürlüğüme düşkünüm Poyraz, kafam esince gitmeliyim ruhumu daraltan yerlerden ama o olacak, o gitmek isteyecek mi? O annesine alışabilecek mi? Senin mutluluğunda kaybolurum ben ama bilmiyorum Poyraz, kafam karışık. Her gün öyle insanlarla karşılaşıyorum ki dünyanın pisliğinden midem bulanıyor çoğu zaman. Bakma gülüp geçiyorum ama hepsi bilinçaltımda yer etmiş."

Bana daha önce hiç bahsetmemişti mesleğinde karşılaştıklarından. Hiç dillendirmemişti tedirginliğini. Tepeden tırnağa korkuyla kaplıydı Görkem o gün. Zorlayamazdım onu ama hep hayal ederdim onunla bir çocuğumuzun olmasını. Eğer bir çocuğum olacaksa annesi Görkem olsun isterdim.

"Onu sen yetiştireceksin Görkem yüreğine sevgiyi birlikte koyacağız. Sana benzemeli kalbi, her şeyi gören, her şeye tanık olan ama hiçbirini umursamayan, kendi bildiği güzelliklere doğru ilerleyen bir birey olmalı. Annesi gibi sevgi dolu cıvıl cıvıl olmalı."

"Bilmiyorum Poyraz." dedi derin bir nefes alarak. Arkasına yaslanıp gözlerini kapattı. Her şeyden vazgeçmiş gibiydi duruşu. Bu bebek daha ilk öğrendiği andan itibaren etkilemişti onu.

Ertesi gün işe gitmedi, deniz kenarında oturdu düşündü. Denizin dalgalarına yükledi endişesini öyle verdi kararını. Radyoya seyirci olarak bağlandı sonra:

"Şimdi de hattımızda bir dinleyicimiz var adınızı öğrenebilir miyiz?"

"Görkem, Poyraz Bey Görkem İlhan."

Güldüm ve onu bir kere daha sevdim. Bu kadın ele avuca sığmaz bir şımarıktı ve ben de bu şımarığa âşık adamdım.

"Bize ne söylemek istiyordunuz sayın hayat arkadaşım."

"Denizin maviliğine bakarak düşünüyordum, dedim ki: 'İyi ki Poyraz var.'"

"Poyraz olmasaydı kim severdi sizi bu kadar Görkem Hanım."

"Denizin maviliğini diyordum herkes görmeli, sırf onu görmek için bile dünyaya gelmeli."

Kavurucu bir sıcağın ardından gelen ılık bir meltemdi sanki bu cümleler ya da vahada bulduğum bir su... Gülümsedim ve onu çok sevdiğimi söyledim kapattı telefonu yüreğimi okşayıp geçti bu telefon. O gün ona bir an önce kavuşmak için tüm işlerimi erken bitirdim ve dinleyicilerden izin isteyerek koşarak eve gittim.

Ah Ekimle GelenWhere stories live. Discover now