thirty three

1.4K 167 96
                                    

Merhaba! True Love için uzun olan bir aradan sonra yeni bölümü yazdım ve içime sinmeyince dört gün beklettim, daha fazla bekletmemek gerektiğini düşündüm. Bu bölüme yapacağınız yorumlar benim için önemli çünkü içime sinmedi.

Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar!

''On üç yaşlarındayken, sürekli aşk kitapları okur, teorilere göz gezdirir, aşk filmleri izleyip dururdum. Çünkü bu hayatta her şeyin bir anlama ihtiyacı olduğunu düşünüyordum ve ben de herkesin 'aşk' diye nitelendirdiği o kelimenin anlamını kendimce yaratmak istedim. Okuduğum hiçbir kitap, izlediğim hiçbir film... bana senin verdiğin anlamı vermedi.'' 

Gözümden akan yaşı silmeden saçlarını yıkamaya devam ederken acıyla kıvranıyordum. Her bir cümlesi göğsümdeki taşa konulan yeni bir ağırlık gibiydi, bir köşede oturup delicesine ağlamak, o taşı içimden fırlatmak istiyordum ancak mümkün olmadığını çok iyi biliyordum. 

''Sen Benim Diğer Yarımsın diye bir kitap okumuştum. Hatırladığım kadarıyla iki gerçek aşığın birbiriyle kavuştuğunda dünyada olanları anlatan fantastik bir kitaptı. Okuyalı çok uzun zaman oldu ama hala bazı sözleri aklımdadır. 'Yeni aşık olan bir insan, bir uyuşturucu bağımlısından farksızdır.' Sence benim sana olan bağlılığım mıydı asıl uyuşturucum, yoksa o haplar mıydı? Ben seni sevdiğimde, yepyeni bir dünyaya giriş yaptım. Seni görmediğim gün benim için yaşanmış sayılmıyordu. Ve uzun süre seni görmediğimde de, telaşa kapılıyor, üzülüyor, kendi kendime acı çektiriyordum. Sen de bir uyuşturucuydun, Niall. Sen benim en sevdiğim uyuşturucumdun.''

Gözlerime bakmıyordu. Saçlarında ellerimi gezdirirken boyanın rengini bırakarak akıp gitmesini sağlıyor, bana dedikleriyle titreyen ellerimi durdurmaya çalışıyordum. Birçok soru soruyordu ancak hiçbirinin cevabını istemiyor gibiydi. Kendi kendini yanıtlıyor, kendi kendine gülümsüyordu, hatta beni görmüyor gibiydi. Öylece konuşuyordu sadece, bomboş bakışlarla, gözünü beyaz küvete dikmişken.

''Kitaptan hatırladığım bir başka sözde de 'Aşk bir kez dokundu mu yüreğinize, sonsuza dek çıkmaz hayatınızdan.' Bence gerçek aşk, herkesin yaşayabileceği bir şey değil. İnsan birden fazla kişiye aşık olamaz, aşk tek kişiye özeldir. Mutlu olduğum bir şey varsa o da seni bulmuş olmam. Bir kere dokundun kalbime, ve o iz hep orada kaldı. Geçmedi, geçmez.'' 

Yirmi yıllık hayatımda çektiğim tüm acıları toplayıp binle çarpsam bile, şu an hissettiğimin yanından bile geçemezdi. Artık gözyaşlarımı tutmaya çalışmıyordum. Yaşlar akıyordu, ve ben sadece onu mutlu etmek için uğraşıyordum. 

''Bitti.'' dedim hiç boya kalmamış mor saçlarını okşarken gülümsemeye çalışarak. Çok güzel olmuştu, o hep çok güzeldi. Elinden tutarak oturduğumuz küvetten onu kaldırdım ve çıkararak aynanın önüne getirdim. Üstümdeki sırılsıklam ve mosmor olmuş havluyu bir kenara attıktan sonra yerdeki bakışlarını aynaya çevirişini izledim. Önce elini uzatarak saçlarının uçlarına dokundu, sonra da... gülümsedi. Gözleri gülümsemese bile beni büyülemeye yetmişti.

''Saçın da olduğuna göre, şimdi nereye gitmek istediğini söyle.'' dedim arkasından sarılıp çenemi omzuna yaslayarak. Bedeninden geçen titremeyi hissedince hafif bir tebessüm de eklendi yüzümdeki yaşlara. Eskisi gibi, ben ona yaklaşınca titremeye başlamıştı. Gözlerimi kapattım ve zaman dursun istedim. Kollarımdaki cılız beden sonsuza dek orada kalsın istedim. 

''Okulun üstündeki uçurumu hatırlıyor musun? Oraya gidelim ve orada kalalım. Kalabileceğimiz en uzun süreyle.''

Demek istediği şeyi anladığımda gözlerimi açtım ve kafamı belli belirsiz sallayarak yorulmaması adına onu kucağıma aldım. Hafifçe kıkırdadıktan sonra kafasını omzuma yerleştirdiğinde, birden aylar sonrası canlandı gözümde. 

Gitmiş olacaktı ve bu kollar bir daha kimseyi sarmayacaktı.

Anahtarlar cebimde olduğu için direk dış kapıdan çıktım ve ayağımla kapatarak aceleyle merdivenlerden inip arabaya ilerledim. Onu yere bırakıp hızlı adımlarla ön koltuğa oturmasına yardım ettikten sonra aynı hızla şoför koltuğuna geçtim. Tanrı'ya şükür ki en fazla on dakikalık bir mesafeydi. Tek manzarası eski okulumuz ve fazlasıyla uzaktaki deniz olan bu yere niye gitmek istediğini bilmiyordum, ama her şeyi tam orada anlatmak dışında çarem yoktu.

Yan gözle ona baktığımda beni izlediğini görmüştüm, eskiden yaptığım gibi yamuk bir gülümseme atmaya çalıştım ancak pek başarılı olamamıştım. Gözleri bakışlarıma değdiğinde, aylardır aklımda olan birkaç şeyi söylemek istedim.

''Gözlerin eskiden çok canlı bakardı. Hep bir duygu olurdu içinde. Ya acı, ya heyecan, ya mutluluk. Bu yüzden çok severdim o elaları.''

Devamını getirmek istemeyerek sustum. Şimdiki gözleri sanki ölü birine aitti, bomboş,  hissiz. Hafifçe güldüğünü duydum yine, samimi olmayan bir kıvrılıştı dudaklarındaki.

''Sen onları hiç sevmedin ki.'' 

Kısık ve boğuk sesiyle bunu dediğinde yine göz ucuyla ona baktım. Bana bakmayı bırakmamıştı. 

''Gözler parıldayamaz, arkalarında yanan parlak şeyler olmadan. Sen gittiğinden beri benimkilerde hiçbir şey kalmadı.''

Arabayı tam uçurum kenarında durdurdum ve ona döndüm. Bunları bir robot söylüyor gibiydi, konuşurken bir mimik bile yapmıyordu. 

''Ve sen bunu bile bile gittin.''

Bir süre yüzüme baktıktan sonra derin bir nefes çekti içine ve arabadan indi. Kafamı direksiyona koyarak ben de nefes almaya çalıştım. Bundan sonraki dakikalara gücüm yetecek miydi? O şey burada olurken öylece duracak mıydım? Çok acı çekiyor muydu, çekecek miydi? Aklım sorularla doluydu, ne yapacağımı, beş dakika sonra ne olacağını ve bunlara nasıl dayanabileceğimi bilmiyordum. 

Kapıyı açıp ağır hareketlerle indim arabadan. Dizlerini kendine çekerek oturmuş, yanağını da dizlerinde birleştirdiği ellerine yaslamıştı. Gidip yanına oturduğumda gözlerini eski okulumuzda tutmaya devam etti. 

''Özür dilemem gereken insanlar var.'' Çenesini dikleştirip gökyüzüne baktı. ''Melody, Rae, ailem ve Stalker'ım. Hepsinin kalbini kırdım, daha doğrusu muhtemelen yarın kırmış olacağım. Telefonumu alıp her birine 'Özür dilerim.' yazar mısın? Daha fazlası için nefesim yok. Stalker'ın engelini kaldırman gerekecek.''

Cebindeki telefonu bana bakmadan uzattığında kendim hariç herkese mesaj attım. Kendi telefonumu açtıktan sonra bildirimleri de sesli hale getirdim ve bana olan engelini açarak telefonunu ona uzattım.

''Stalker'a sen bir şeyler yaz.''

Anlamasa da sorgulayamayacak kadar yorgun hissettiği için telefonu elimden aldı ve sadece özür dilediği mesajı gönderdi. Mesaj sesim anında ortada yankılanınca ne olduğunu anlayamayarak bana döndü. Aklıma dolan anılarla göz yaşları içinde gülümsedim. Rastgele bir mesaj daha attı ve mesaj sesimin tekrar yankılanışını duydu.

''Sen...'' diye mırıldanarak şaşkınca baktı yüzüme. O sözleri benim yazmış olabileceğime inanmıyordu. Hafifçe kafamı salladığımda bir süre sadece şaşkın bir şekilde tam gözlerime bakarak kendi kendine gülmeye başladı. O güldükçe benim de yüzümdeki gülümseme büyüyordu. Gamzesini görmeyeli, gerçekten güldüğünü görmeyeli o kadar çok zaman olmuştu ki hayranlıkla onu izlememe engel olamadım. Hiçbir zaman çok göze batan bir güzelliği yoktu ancak ne zaman o gülse, dünyadaki tüm kızlar gözümde siliniyor ve tüm odak noktam o oluyordu.

Gülen bir kız, öylece onu izleyen bir erkek ve kim olduğu bulunan bir Stalker... Onun da aklına aynı gün gelmiş olacak ki, az önceki kahkahasına rağmen gözlerinden ardı ardına yaşlar akarken dudaklarını yana doğru kıvırarak konuştu.

''Neydi? 'Kendini asla sevmeyeceksin, benim seni sevdiğimin yarısı kadar bile.' İyi söz, gizli hayranım.'' 

True Love / NHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin