On Altıncı Bölüm

56.2K 4K 318
                                    

Dar sokaklar, beyaz binalar, aralara sıkışan mavi duvarlar, renkli çiçekler... Santorini, yılın bu zamanını geçirmek için mükemmel bir seçimdi. Kalabalık, hareketli, canlı, renkli ve huzurlu... Yanımdaki canavarla ne yapacağıma henüz karar veremesem de sadık yardımcıma ve yoldaşıma güveniyordum. Dönüp ne durumda olduklarını kontrol ettim. Yasin, Eren'in elini sıkıca tuttuğu halde ona sahip çıkmakta zorlanıyordu. Bir o sergiye bir diğerine çekiştiriyordu.

"Eren, lütfen ama..." diyerek uyardım. Omuzlarını salladı.

"İstediklerimi alamaz mıyım?"

"Hepsini değil, ablacığım. Dinlenmek için buradayız. İstanbul'a döndüğümüzde alışverişe çıkarız. Olur mu?" Yine omuzlarını salladı. Kızıyordum artık. "Eve dönmemizi istemiyorsan uslu dur, Erenciğim. Çok ciddiyim bu konuda." Bakışlarımı ona diktim. Bir süre bakıştıktan sonra inadı kırıldı. Başını salladığını görünce sevimli abla yanım geri geldi. "Aferin sana."

Saatin öğleyi geçmek üzere olması yemek için bir yer arayışımı başlatmıştı. Her zamanki Ege mutfağının başarılı temsilcilerine yönelmektense arada kalan küçük bir restoranı tercih ettik. Sokağın sonunda denizi tepeden görünüyorduk. Balıklarımızı söyledik. Eren için hoşuna gidebilecek şeyler de sipariş ettim. "Tatil de sayılırsın, Yasin. Bir şeyler içmek istersen-"

Reddetti. "Böyle iyiyim, Leyla Hanım."

"Eren'in seni zorladığını görüyorum."

"Yarın sabah güneş doğmadan denize götüreceğim."

Günün geri kalanında yorgunluktan bayılarak uyuyacaktı. Muhteşem bir çözümdü. Başımı sallayarak onayladım. "Daha yaratıcı olamazdı." Ceketini çıkarırken pantolonunun gerisindeki silahı fark ettim. Unutmuş olduğunu hatırladı. Eren'e fark ettirmeden ceketinin altına sakladı. "Gerekli mi?"

"Suphi Bey'in kesin talimatı var, Leyla Hanım."

Kısa bir bekleyişten sonra yemeklerimiz geldi. Açlığımın boyutlarını o an fark ettim. Eren ile yarışacak bir hızla saldırdım. Yaklaşık yarım saatte masadaki her şeyi temizledik. "Doydun mu bakalım?" Eren, memnuniyetle başını salladı. "Şimdi ne yapmak istersin?"

"Ne istersem mi?"

Beni korkutsa da onayladım. "Ne istersen?"

"Tekneyle gezelim mi?"

"Bunun için çok geç kaldık, Leyla Hanım." Yasin haklıydı. Kaptana açılması için hazırlanmasını söylesem bile iki saatten önce imkansızdı. "İsterseniz yarın için ayarlayabilirim. Ne dersiniz, Eren Bey?" Eren hemen yüzünü astı.

"Biraz daha gezip dondurma yemeye gidelim mi?" Teklifime pek olumlu bakmadı. "Eve gidip oyun oynamak ister misin, Eren?" Sanırım cezbetmişti. Başını salladı. "Sen, Eren'i eve bırakır mısın, Yasin? Aras ile Elif'e katılacağım."

"Sizi önce onlara-"

"Gerek yok, Yasin. Eren'i gözünün önünden ayırmazsan sevinirim. Biraz kafama göre dolanıp Aras'ı arayacağım. Bir sorunla karşılaşırsam –telefonumu salladım- sana ulaşırım."

"Olumsuz."

Yasin ve babama olan sadakati... "Bu, bir emirdir." Memnun olmasa da kabul etmek zorunda kaldı. Hesabı ödedim. Yasin ve Eren diğer tarafa doğru uzaklaşırken bekledim. Sonunda denizi gören sokaklara çıkan yolu takip ettim.

Artık düşünmek için bütün şartları sağlamıştım.

Son bir aranmayla manzarası enfes, sakin bir bank buldum. Tepeden hem denizi hem de yamaçtaki teraslı, beyaz evleri görüyordu. Şapkamı, yüzümü gölgeyle örtecek şekilde önüme eğdim. Rüzgâr, eteğimi havalandırmasın diye kumaşı, dizlerimin arasına sıkıştırdım.

Damat Kaçırma (Final)Where stories live. Discover now