Kırk Dokuzuncu Bölüm

52K 3.2K 350
                                    

           

Zamanın akışına yetişebilmeyi bıraktım, nasıl geçtiğini bile anlayamadım.

Hatırladığım son şey arındırılmış bir zihin ile Mehmet Ayaz'lı bir buçuk saatimdi. Sonrası koşturmaca, hazırlıklarla ilgilenme, bir yerden diğerine yetişme, kuaföre yetişme, bakıma yetişme... Hem oğlanı hem kızı aynı anda evermek ne zormuş. Bir de hediyeler vardı. Elif için eşsiz bir elmas gerdanlık takımı, Trabzon hasır altın bilezik, nişan yüzükleri; teyze annesine şık bir altın seti; Sadi Bey'e de bir saat... Abartmıyorum ki karar verip de satın alabilmemiz tam on iki saat sürmüştü. 'Hemen yıkılma Leyla. Daha düğün var.' Öncesinde üç gün meditasyon tatili yapacaktım.

Şükürler olsun tek parça halinde Cuma akşamına ulaşabildik.

Bu kadar kısa zamanda eksiksiz bir nişan düzenleyebildiğimiz için hangi kurumdan ödül talep edebilirdik? Salonu son gördüğüm hali bitişe en yakınıydı. Mumların yanması ve orkestranın yerini almasıyla müthiş olacaktı.

Vurulan kapım cevap beklemeden açıldığında Aras ve Eren içeri hücum ettiler. "Hey! Giyiniyor olabilirdim." Çok da umurlarında değildi. Eren, doğruca koltuğun üstüne tırmanırken Aras bana yaklaştı. "Sorun nedir?"

"Nasıl görünüyorum?"

Yapma ama! Kendimi tutamayıp şaşkın heyecanı karşısında kahkahalara boğuldum. Özür dilemek istesem de komik göründüğü gerçeğini atlatamıyordum.

"Leyla, çok ciddiyim."

Kollarımı, boynuna dolayıp ikizime sıkıca sarıldım. "Gece boyunca ciddiyetimi koruyabilmem için lütfen böyle görünme." Sözlerim boyunca kıkırdamayı sürdürdüm. Omuzlarına tutundum. "Sen zaten hep çok yakışıklıydın." O papyon biraz... Ah, dayanamayıp daha kahkahalarla sarsılmaya başladım. Karnım ağrıyordu resmen. Uzandım ve arkadan düğmesini açtım. Dönen kumaşı düzelttim ve bu sefer doğru takıldığından emin oldum. "Sen biraz stresli misin?"

"Heyecandan bayılmak üzereyim." Kolunu, belimin gerisinden geçirip beni aynanın önünden çekti. "Elif de çıldırtıcı derecede sakin." Bu süreci daha önce yaşadığını hatırlatarak canını sıkmak istemedim. "İyi görünüyor mu?"

"Ben nasılım?"

"En yakışıklısı Eren..." diyerek gecenin prensini ilan ettim.

"Senin de-" Elimi havaya kaldırarak açıldı. Sonrasında etrafımda bir tur atmamı istedi. Sırtımı ona dönmüştüm ki keskin bir ıslık sesi geldi. "Bu gece dikkat edeceğimiz güzellerin sayısı artıyor, dostum." Eren'e laf atması onu, bize çekti. "Bu piliç sana emanet."

Aras'ın omzuna bir tane vururken elimi esirgemedim. "Ne biçim laflar kullanıyorsun?" Eren'e dönüp bir güzel payladım. "O kelimeyi kullanırsan seni mahvederim."

"Piliç mi yavrum?"

Bak! Poposuna güçlü bir şaplak indirmemi hak etmişti ki benden önce davrandı ve tam gaz kaçtı. Suçlusu da yanağıma bir öpücük kondurup hızla odadan çıktı. Eren ve Aras Karaca ikilisini bu ayakkabılarla kovalayamayacağım için hesaplaşmayı sonraya erteledim. Esra'nın sanat eserine fazla müdahalelerde bulunmadan yanağımdaki aşırı ıslak öpücüğün izlerini temizlemem gerekiyordu. Rujumu düzeltiyordum ki kapım bir kez daha vuruldu. Gelen Yasin'di.

"Sizin için bir kurye geldi."

Ne alaka?

"Mehmet Ayaz Artuklu'dan... İsme teslim."

Şaşkınlığımı gizleyemeyerek içeri almasını söyledim. Adamla birlikte odaya girdiler. Elinde siyah renkli büyük bir kadife pano taşıyordu. "Nedir bu?"

Damat Kaçırma (Final)Where stories live. Discover now