-10-

9K 541 48
                                    

"Şuradakini dene lütfen." Bordo kumaş dar pantolonu parmağıyla gösterdi... Ütü izi olan pantolon, kısa paçaydı. Ah bunun modası geçmedi mi?

"Affedersiniz efendim bir şey sorabilir miyim?" dedim çekinerek. Bana bakmadan cevapladı. "Tabii."

"Neden bu kadar resmi giyiniyoruz?"

"Neden mi? Sana söylemedim mi bu akşam teslimatını yaptığımız kargonun bir yemeği var." Dedi unuttuğu şeyi biraz geç olsa da bana söylerken.

"Anlıyorum. Gelmek zorunda mıyım?" Kafasını olumsuz şekilde salladı. Değil miyim? Ah tamam. Daha güzel oldu bu. "Değilsin. Ama gelmeni istiyorum. Anlarsın ya yalnız kalmamalıyım."

"Neden, istemediğiniz biri mi olacak?"

"İstemedim bir sürü kişi olacak." Dedi sıkıntıyla nefesini dışarıya verirken.

"Anladım gelirim o halde." Kumaş pantolonu elime alıp kabine ilerledim. Normalde tüm sokaklarda hep aynı tişörtler, yazlık elbiseler. Kısa kollu gömlekler ve aynı tip hediyeler vardı. Ama birkaç özel butiğe baktığımızda, Amerikan standartlarında iş ve özel gece elbiseleri, dergilerden fırlamış güzellikte yazlık elbiseler vardı. Ve tahmin edildiği gibi Alkım beni direkt buraya sokmuştu. "Oldu mu?" diye sordu ben kabinde giyinmeye çalışırken.

"Büyük geldi, bir küçüğü var mı?" Görevliye bir küçüğünü soran Alkım'ın heyecanlı sesini duydum. Kabinin üzerindeki boşluktan bir küçüğü uzatıldığında alıp onu da denedim. Neredeyse tam oturmuştu. Kabinin kilitli kapısını açıp dışarıya çıktım. Alkım tek elinde kıyafet biriktirmiş diğer eliyle ceketleri inceliyordu. Kapımın sesini duyunca bana döndü.

"Ah güzel olmuş. Beğendiysen alalım." Gülümsedim. Elime bir gömlek verdi. Üzerine de bordo ceket.

"Dene bakalım uyacak mı? Zaten pantolonun takımıymış." Verdiklerini denedim. Onlardan sonra bir standart kot pantolon ve tişört de denedim. Ardından Alkım, bu bordo takıma uyacak en güzel şeyin topuklu ayakkabı olduğunu söylediğinden bir de stiletto denedim. Ve bunları istemememe rağmen zorla aldı. Ciddi anlamda zorla aldı.

"Efendim? İsterseniz ben taşıyabilirim."

"Ay iyi olur." çantasını bana verdi ve ilerlemeye devam etti. Arkasında mal gibi kalmıştım ben kıyafetlerin poşetlerini kastediyordum. Çantayı bana verdikten sonra telefonu çaldı. Bana baktı. "Kimseyle konuşasım yok telefonum ön gözde. Benim yerime konuşur musun? Müsait değil de." Telefonu elime alıp aramayı cevapladım. Numara yazmıyordu.

-Alkım Tanay'ın telefonu buyurun.
+İyi günler ben bu akşam ki yemek için katılımını onaylayıp onaylamadığını ve misafiri olup olmadığını soracaktım?
-Katılacak. O ve bir de misafiri.
+Adına iki bilet ayrılacaktır teşekkür ederiz.

"Kimdi?" diye sordu tezgâhlar üzerindeki bibloları incelerken. "Yemek için aradılar. Onayladım."

"Teşekkür ederim. Belki de sekreterim olmalısın. Çok iyi oluyormuş. Resmi konuşmaları pek sevmem ben."

"Çok garip." Eline aldığı camdan ada maketini incelerken gülümseyip bana döndü.

"Nedir garip olan?"

"Siz. O kadar zarif ve mütevazısiniz ki..."

"Neden olmayacakmışım ki?"

"Okulun en harika öğrencisisiniz. Bir kadın pilotsunuz. Feminenlik her yerinizden fışkırıyor. Çok güzel konuşuyorsunuz. Kendinizi çok güzel ifade ediyorsunuz. Mükemmelsiniz. Ağırbaşlı ve ciddisiniz ama aynı zamanda çok sevecensiniz. Başta çok korktum beni sevmeyeceğinizi beni hor göreceğinizi düşündüm. Ama sadece iki dakika sürdü bu. Korkum boşaymış. Gayet iyi bir insansınız. Aramızdaki rütbe farkını bile umursamadınız." Elindeki maketi yerine koyup tek elini omuzuma atarak bana sarıldı. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken gülümsedi.

"Şimdiye kadar. Nişanlımdan yani eski nişanlım Taner'den başka benim nasıl biri olduğumu açıkça söyleyen tek kişisin. Teşekkür ederim buna ihtiyacım oluyor. Ha bu arada resmi ortamlarda rütbe farkını korurum." Gülümseyip önüne döndü az önce yerine koyduğu maketi eline alıp bana doğru döndü iyice yaklaşıp gösterdi.

"Nasıl sence güzel mi? Benim çok hoşuma gitti acaba anneannen de beğenir mi Aybars?"

"Güzel." Eline bir iki şey daha alıp hepsini satın aldı. Elimde onun çantasıyla peşinde takılırken benden telefonu istedi. Telefonu verip sergilere bakmaya başladım. Elimden tutup beni sahile çekene dek... "Efendim. Ne yapıyorsunuz?"

"Anneannen benden fotoğraf istedi."

"Ah kusura bakmayın lütfen."

"Ben de bu çılgın yolculuğu fotoğraflamak isterim. Hatıra kalması için. Sonuçta her uçuşta bir öğrenci uçağıma atlamıyor. Ve her öğrenci bana bu kadar hayran değil Aybars. Şimdi fotoğraf çekiliyor muyuz?"

"Evet efendim." Gülümseyip beni yanına çekti. Sahilin en ucunda tüm Dominik'i arkamıza aldık ve ben ona âşık gözlerimle hayran hayran bakarken o bizim fotoğrafımızı çekti.

*****

"Sanırım bunun içinde et falan var." Tabağı yavaşça kenara iterken Alkım'ın telefondan kafasını kaldırmasına neden oldum.

"İstersen başka bir şey söyleyeyim."

"Yo, gerek yok iştahım kaçtı..." Ben daha cümlemi tamamlamayı beceremeden Alkım garsonu çağırmış bir şeyler anlatmaya başlamıştı bile. Telefonuna geri döndü. Ona bakıyordum etrafa bakıyordum. Tekrar ona bakıyordum... Çantasından bir dokunmatik kalem çıkarttı. Bordo renginde. Dayanamadım ve sordum. Pot kırma riskini göze alıp, yani yine deli Aybars olup heyecanla sordum evet. "Efendim? Nedir bu bordo takıntınız?"

"Siz gençler." dedi dudaklarını büzerek derin bir nefes aldı ve devam etti. "Siz nasıl deli gibi âşıksanız maviye, siyaha. Ben de öyle aşığım bordoya."

"Arabanızın rengi ne?"

"Kırmızı."

"Araba rengi de yaptıysanız aşkı geçmiş bu. Siz artık renkle bütünleşmeye başlamışsınız."

"Gerçekten de öyle olmaya başladı iyice. Senelerdir her şeye bakarken ilk tercihim bordo. Ateş gibi. Ama ateş değil. Daha iyisi. Koyu, mat ve etkileyici bir renk, kırmızı gibi ama kırmızı değil." Anlıyorum Alkım. Bana da bordo aldırdın. Yoksa benimle de mi bütünleşmek istiyorsun ha?

"Bence de bütünleşmeliyiz."

"Bütünleşmek mi? Ah niçin?"

"Şey ben. Bir başka şey düşünüyordum yani affedersiniz efendim. B..ben çok üzgünüm."

"Sorun yok." Gülümseyip bir süre daha bana baktı. Ya sen ne güzel şeysin böyle ya... Ne güzel gülümsüyorsun sen ya. Böyle var ya her gülümsediğinde alıp bağrıma basasım geliyor sevesim geliyor. "Ne o daldın gittin Aybars."

"Burası çok güzel bir yer. Onu düşünüyordum." Soğuk kahvem içimi serinleterek mideme inerken uzun zamandır burada oturduğumuz halde etrafa hiç bakmadığımı fark edip kafamı çevirdim. Etrafı incelerken yeni tabağım geldi. İçinde et olmadığından emin olduğumuz tabağım... Alkım'a kafamı ne zaman çevirsem telefonla uğraşıyordu.

"Efendim. Biraz sıkıldım."

"Özür dilerim bir kaç arkadaşımla önemli bir konu konuşuyorduk. En yakın arkadaşlarımdan biri evlenecek." Darısı başımıza Alkım'ım.

"Hayırlı olsun." Teşekkür etti. Ardından karşıdaki sandalyeden kalkıp yanıma oturdu iyice bana yaklaşıp telefonda bir şeyler göstermeye başladı.

"Ne elbise giyeceğime karar veriyorlar. Bu sefer bordo istemiyorlarmış. Açık mavi bana güzel gidermiş. Ya da siyah renk?"

"Pudra pembesi çok yakışır size." gözlerini telefondan ayırıp bana çevirdi.

"Ah. Sen öyle diyorsan..." bir şey söyleyecekmiş gibi olup susmuştu. Bravo Aybars ürküttün kadını pat diye dalınır mı konuya? Ooh kızım seninle daha çok işimiz var bizim...

#KalbiDengem

Gökyüzündeki İki KadınOnde histórias criam vida. Descubra agora