Bölüm 4

51.4K 4.1K 561
                                    

Bahçede, masalarda saatlerce oturduk. Çaylarımızı içtikten ve kızlarla muhabbet ettikten sonra akademiyi gezeceğimi söyledim ve ikisi de bana eşlik etti. İlk önce, hemen önünde oturduğumuz akademinin ana binasını gezdik. Pek bir olayı yoktu, bir sürü kapı ve derslik vardı. Yine içinde kaybolunacak cinstendi, çok katlıydı ama her kapıda numaralar vardı. Kızlar, gireceğim derslerin listesinin bana Rendal'la konuştuktan sonra verileceğini, derslerden önce gerekli açıklamaların yapılacağını söylediğinde içim rahatlamıştı.

Bahçede biraz dolaştık. Anwa'nın küçümsenemeyecek kadar büyük, özenle bakılmış yeşil alanları vardı. Buraya ilk geldiğimde yaptığım tahminler doğru çıkmıştı, çalılıklarla birbirinden ayrılmış olan alanlarda dersler veriliyordu. Bazılarında büyücüler uygulama yapıyor, bazı kısımlardaysa savaşçılar dövüş eğitimi alıyordu.

Odalarımızın olduğu binaya, yurda tekrar girdik. Sağa ve sola açılan, odalara çıkan merdivenlerin ardına geçip alt katı bana gezdirdiler. Aşağıda da ortak oturma alanları, çalışma odaları vardı. Küçük bir yemek salonu da bu binada yer alıyordu.

"Burası sadece açlıktan ölüyorsan kullanman için var." dedi Luna, çıktığımız yemek salonunu göstererek. "Ana yemekler genellikle akademide yenir. Dışarıda da yemek bulabileceğin yerler var, istersen satın alırsın. Biz, yemeklere çok fazla katılmıyoruz, o saatte genelde ders çalışıyor oluruz."

Söylenen her şeye başımı sallıyor, onaylıyordum. Küçük turumuzun ardından odaya tekrar çıktık. Saat zaten geç olmuştu, bir şeyler atıştırdıktan sonra dönmeye karar vermiştik. Her zaman sabah güneşin ışıklarıyla kalkardım. Ormandan gelen bir alışkanlıktı, Eltaor ve Talila'nın yanında devam etmişti. Ne kadar geç yatarsam yatayım erken kalkıyordum, bu yüzden erkenden odaya çıkma fikri bana cazip gelmişti.

Üzerimdeki ceketi dolabıma yerleştirdim, ardından sabahtan beri üzerimde olan giysileri değiştirmek için çantamı açıp yenilerini aldım. Arkamı kızlara dönüp üzerimdekini çıkardığım an sesleri kesildi, kıyafetimi tekrar üzerime geçirdiğim de hemen ikisine döndüm. "Ne oldu?" diye sordum suratlarına bakarak. Harper'ın konuşması yarım kalmıştı, üstümü çıkardığımda susmuştu.

"Sırtında bir dövme mi var?" dedi, yatağının kenarında durmayı kesip yanıma geldi. Kıyafetimin ucunu tutup yukarı kaldırdı, sırtıma bir de kendisi baktı. "Vay canına." dedi, tekrar önüme geçti.

"Evet." dedim hiç beklemeden.

"Canın yanmadı mı?"

"Yandı. Çok." dedim, gülümsemeye çalıştım. "Geldiğim yerde oldukça popülerdir, herkeste vardır. Tarihe önem veririz, ailem verirdi ve asil kanların dövmelerini taşırdı." Yalan söyleyebildiğimi öğrendiğim ilk an oldu. Hiç takılmadan konuştum ve kelimeleri sıraladım. "Zor tabii."

Luna yüzünü buruşturdu ve kendisini yatağa attı. "Derinde delik açıyor ve içine boya yerleştiriyorlar. Neyle yaptılar?" diye sordu. Neyse ki Talila beni buraya yollamadan önce sorulabilecek olan soruları tahmin etmiş, söylemem gereken yalanları bir bir sıralamıştı. Yalan söylemenin kötülüğünü sürekli bana hatırlatan kadın, o gün küçük yalanları söylerken buna inanmam gerektiğini, bunun Karanlık Orman'dan gelen bir iz olduğunu söylemenin iyi bir fikir olmayacağını belirtmişti. Karşıma çıkabilecek her soruya bir yalan bulmuş, bana da ezberletmişti. Arada sırada çakallık yapmak gerekir deyip benzetmesiyle beni şaşırtmıştı.

"Kemik." dedim, benim bile yüzüm buruştu. "Uzun sürdü."

"Sürmüştür." dedi Harper, geri çekildi. "Ama iyi dayanmışsın. Halbuki, tatlı canlı gibi görünüyorsun." Beni henüz tanımıyordu, canım hiç tatlı değildi. Tepelerden düşüp yuvarlanmıştım, dikenlerin içine atlamak zorunda kalmış ve her yerimi kesmiştim, kurtlarla ve ormandaki hayvanlarla koşarken sürekli derin kesikler içinde kalmıştım ama gözlerimden bir kere bile yaş düşmemişti. Ormandaki hayvanlar yaralarından dolayı ağlamadığı için ben de ağlamamın gereksiz olduğuna inanmış, acımı belli etmemiştim. Gerçi, Drogo'nun yanına ağlayarak gittiğim olmuştu.

ANWAWhere stories live. Discover now