Bölüm 23

49.3K 3.6K 636
                                    

Will ile vakit geçirmiş, saatlerce oturup muhabbet etmiştim. Ardından, akşam olduğunda ve yemek saati yaklaştığında komutanların yanına gitmesi gerektiğini söyleyip beni yurda bırakmıştı. Odamdan çıkmayı reddetmiş, hatta vakit öldürmek için büyülü kitapları bile okumaya kalkışmıştım. Büyücü seçilmek bana ilk başta heyecan vermiş, derslere var gücümle asılacağıma inandırmıştı fakat binlerce sayfalık kitabı elime aldığımda ve hiçbir şey anlamadan okumaya çalıştığımda bu işin düşündüğümden de zor olduğunu anlamıştım.

Kitap okumakta bir işe yaramamıştı, bu yüzden kendimi sevmediğim ortamlardan birisine zorla sürüklemiş, ortak salonun geniş masalarından birisinde kendimi bulmuştum.

Harper'ın tam yanında oturuyor ve yine onların arkadaş gruplarının konuşmalarını takip etmeye çabalıyordum. Hepsi birbirinden hızlı konuşuyordu ve bu benim dört yıldır insanları görüyor olmamdan kaynaklı anlayamamama, konuşmalara yetişememe durumumla alakasızdı. Hepsi çok heyecanlıydı, Harper'ın üç katı kadar enerjiktiler. Ben, oda arkadaşlarıma bile zar zor alışmışken bu insanlara tam olarak ayak uyduramıyordum.

Neyse ki, hiçbirisi ormandan konuşmuyordu. Hakkımdaki dedikodular ben burada değilken geçmişin tozlu raflarına kaldırılmıştı.

Saat geç olmuştu, dışarıdaki muhafızlar öğrencileri yurda yolluyordu ve bu yüzden salon olması gerekenden de kalabalıktı. Gürültü ve uğultu eksik olmuyordu ve yanımdan sürekli birileri geçip duruyordu. Salonda o kadar çok insan vardı ki içeride hava kalmamış gibi hissediyordum.

Hemen solumda oturan, adının hiçbir şekilde hatırlayamadığım kişi bana döndü, kısa saçlarını düzeltti ve duymaya alışık olmadığım kalın sesini kısık tuttu. "Valerie," Cevap bile veremedim çünkü adını söyleyemiyordum. Frank miydi? Gözlerimi üzerinden çekmeden tebessüm etmeye kendimi zorladım. Demin de bana bir şeyler söylemişti ama kestirip atmıştım. "seni pek fazla burada görmüyorum. Daha çok, odadan çıkmayan birisine benziyorsun."

İfademi hiç bozmamaya çalıştım, ayıp etmek istemiyordum. "Oda daha sakin." diye mırıldandım, önümdeki bardağa uzandım. "Sessizliği tercih ederim." Pek doğru değildi, ormanda kıyametler kopardı ve bağırışları dinlerdim ama konu insanlar olduğunda aklım tamamen farklı çalışıyordu.

"Birkaç gündür yoktun." Sözleri beni hemen kendisine çevirtti. Ben bu masaya en fazla iki kere oturmuştum, bu adamı neredeyse hatırlamıyordum ama o beni hatırlıyor gibiydi.

Göz ucuyla Harper'a baktım ve konuşmamızı dinlediğini gördüm fakat karışmıyordu.

Açıklama yapmak istemedim. "Evet, yoktum." dedim sadece. Tekrar Harper'a baktığımda yapacak bir şey yok der gibi yüzünü ekşitti.

Sandalyesinde çaktırmadan esniyor gibi yaptı, geri gitti ve kulağıma fısıldadı, "Sanırım ona çekici geldin Valerie. Taliplerin artıyor mu ne..." Kıkırdadığında Luna da bize döndü ama Harper önemsiz der gibi elini salladı.

"Çok komiksin Harper." dedim dişlerimin arasından.

On dakika kadar aynı şekilde acı çektim, ilk defa konuşamıyordum ve bir başkasıyla sohbet etmeye çabalarken kelimeleri özenle seçmeye çalışıyordum. Beş dakika içerisinde Harper, karşımdaki kişiye adıyla hitap etmediğimi fark etmiş olacaktı ki ona seslendi, "Valerie, pek ortalıkta gezmeyi sevmez Ted." dedi, bana bakıp kaşlarını kaldırıp indirdi.

Adını da öğrenmiş olmuştum ve düşündüğüm isimlerle alakası yoktu.

"Kapalı kutu gibi..." dedi Ted bana bakarak. "Büyücülük derslerinde seni görmüyorum."

"Birinci sınıfım." dedim.

"Ah, çaylak... En iyisi." Birinci sınıf olduğumu zaten biliyordu, önceki konuşmalarımda belli etmiştim. Çabasını takdir ettim, belki de sıkıldığımı gördüğü için konuşmaya çalışıyordur diye düşündüm.

ANWAWhere stories live. Discover now