Bölüm 37

44.6K 3.1K 587
                                    

İki koca gündür Aiden'ın odasından çıkmıyordum. Oda arkadaşlarım bütün gün birbirimize dokunduğumuza inanıyordu. Gerçi, bu kısmen doğruydu. Haritayı inceliyordum, yolu çiziyordum ama bunları yaparken Aiden'ın dudaklarını sürekli tenimin üzerinde hissediyordum. Yola çıkmak için can atsam da Aiden birkaç gün daha Anwa'da kalmamızı ve her şeyin üzerinden geçmemizi teklif etmişti.

Bu gece çıkacaktık. Atı ayarlayacaktı, kılıçlar zaten odasındaydı ve gerekli her ekipmana generalin oğlu olmasından dolayı ulaşabiliyordu.

Bacaklarımın üzerine serdiğim haritayı katlamaya başladım, çevreme bakındım. Onun odasındaydım çünkü kendi odamda yakalanma riskim olacaktı. Deri çantalardan birisine üzerinde onlarca işaret olan haritayı yerleştirdim. Aiden'ın odasına giren birisi onun uzun süreli bir yolculuğa çıkacağını kesin anlardı. Üzerimdeki kıyafetleri düzelttim, çantaları tek tek duvarın önüne koydum ve zafer manzarama ellerimi belime koyup baktım.

Saçlarımı toplarken Aiden'ın odasından çıktım. Saraya gitmişti, komutanlarla sıradan bir günmüş gibi vakit geçiriyordu. Sarayın yolunu tuttum, belki Rendal'ı görebilirim diye düşündüm ama asıl amacım Aiden'a hazır olduğumu bildirmekti.

Muhafızların arasından geçerken hepsi bana kısa bakış attı ama hiçbiri beni durdurmadı. Saraya istediğim gibi girebilmek beni memnun ediyordu. Çitlerin biraz ötesinde durup çevrede göz gezdirdim. Birkaç savaşçı toplu halde, ellerine kılıçlarını ve oklarını almış bir şekilde yürüyordu, eğitime gidiyorlardı. Sıradan bir akşamüstünden hiçbir farkı yoktu.

Hemen merdivenlere yönelip adımlarımı seri tuttum. Ayaklarımı izleyerek merdivenleri hızlı hızlı çıktım. Kapıdan geçecek, Aiden'ı veya Will'i bulacaktım.

Saraya açılan kapıdan geçeceğim sırada hemen önüme dimdik duruşundan asla ödün vermeyen bir savaşçı çıkınca duraksadım. Başımı kaldırdım, iki saniyeliğine nutkum tutuldu ve kendime gelmek için yutkundum. Gözlerim generalin yüzüne çıktığında Darrel bana kaşları çatık bakmaya son verdi. "General..." Dudaklarımdan çıkan sözcükle Darrel bir adım geriledi, baştan aşağı bana baktı.

Önünde tedirginliğimi belli edecek kadar kısa bir selam verdim.

"İyi akşamlar efendim." dedim doğrulurken.

Darrel'ın aceleci tavırları yoktu, aksine vakit öldürmeye çıkmış gibi duruyordu. "Valerie," dedi koyu mavi gözlerini üzerimden hiç çekmeden. Beni burada görmeyi beklemediği çok belliydi.

O sormadan açıklamak istedim, hızlı davrandım. "Aiden'ı arıyordum. Biliyorum, başıma buyruk hareket etmemem gerekir, saraya bu şekilde giremem ama..." Mahcup olmuş görünüp gülümsemeyi tercih ettim.

Darrel ana kapıdan içeri baktı. "Aiden, Isaac ile birlikte." derken bana tekrar döndü. "Arka bahçede." Aiden'ın yerini öğrendiğim için hemen yanına gitmek istedim ama Darrel'ın bakışları kıpırdamama müsaade etmiyordu.

"Teşekkür ederim efendim."

Başımı eğip yanından geçmek amaçlı bir adım daha attım ama tedirginliğini üzerinden atıp bana tekrar döndü, aklına bir fikir gelmiş gibi "Acelen var mı Valerie?" diye sordu. Kapının iki yanında duran muhafızlar bile benimle aynı ifadeye bürünüp şaşırdı, hatta ikisi de bize bir bakış atıp tekrar önlerine döndüler. Başımı iki yana salladığımda Darrel'ın dudağının kenarı hafif kıvrılıyor gibi oldu. "Güzel. O zaman bana eşlik edebilirsin, bahçede kısa bir yürüyüşe çıkacağım."

Generalden duymayı en son beklediğim sözcükler ağzından bir bir çıkarken sadece başımı sallayabildim. Benden ona eşlik etmemi istiyordu, kesinlikle yanlış anlamamıştım. "Ben mi?" diye sordum. "Yani... tabii efendim."

ANWAWhere stories live. Discover now