7

51K 3K 1.3K
                                    

Çok olmamıştı tanışalı belki ama... Yaş farkı da yalnızca bir aydı gerçi... Yiğit'i benimsemiştim. Hep küçük bir kardeşim olsun istemiştim ve kardeşimi bulmuştum. Yiğit babasından dayak yiyordu ve annesi babasının yaltakçısıydı. Yiğit ufacık boyu ve çelimsiz vücuduyla kolayca hastalanıyordu. Aile sevgisinden yoksundu ve sevgiye muhtaçlığı onu hassaslaştırıyordu.

"Anneanne! Yiğit'in ateşi var." Anneannem koltuktan zorlukla kalkıp benim odama adımladı. Yiğit sızlanıp duruyordu.

"Neyin var yavrum?" dedi anneannem yanına ulaşıp elini alnına koyup. Sonra ellerini açıp yukarı bakarak babasına birkaç beddua savurdu. Sonra kapıya döndü. "Çorba yapayım yavruma. Hiçbir şeyciği kalmaz."

"Feza abi..." diye mırıldandı Yiğit çatlak bir sesle. Elini yakalayıp yanına uzandım. Kollarını etrafıma dolayıp göğsüme sokuldu. Sıcacıktı yine. Onu iyice sarıp saçlarından öptüm. İyice güçlenip babasını öldürecektim.

Taksi kapıda belirince Yiğit'i içeri taşıdık. Koray hastane adı verince taksi hareket etti. Tunç ortalığı toparlamak için evde kalmıştı.

Yiğit'i göğsüme yaslarken poşeti elimde iyice açıp ağzına yasladım. "Dayan." diye mırıldandım.

"Midem... Yanıyor..." Taksici dikiz aynasından bize kısa bir bakış atıp su şişesi uzattı arkaya doğru.

"Sağol abi." diye mırıldanıp suyu aldım, minnet dolu bakışlar yolladım adama doğru. Sonra şişenin kapağını açıp Yiğit'in ağzına dayadım. Birkaç yudum su içti. Hafifçe elimi ıslatıp yüzünü sıvazladım. Ter içinde kalmıştı.

*

Hastaneden döndüğümüzde Yiğit'i yatağına uzandırdım. Üşütmüş. Serum vermişti doktor. "Sağol." dedim Koray'a bakarak. Sürekli yanımda oturup beklemişti.

"Önemli değil. Yiğit için bekledim." Ağır ağır başımla onayladım. Salona geçtiğimizde ben de elime bir şişe aldım. Koray bana sırıtınca yastığın hedefi o oldu. Eğilerek darbeden sıyrıldı.

Tunç bakışlarını bana çevirdi. "Yiğit'in nesi varmış?"

"Üşütmüş. Serum yedi işte..." diye geçiştirdim.

"Bu havada."

"Hassas bir çocuk. Sık hastalanıyor."

"Baş belası gibi." dedi Tunç gülümseyerek. Kaşlarımı çatsam da ses çıkartmadım. Koray ona kötü bir bakış attı. Koray'ın da benimle aynı fikirde olduğunu görünce tutamadım kendimi.

"Değil. Kırk kere o sokağa düşsem, kırk kere kolumun altına alırdım onu. Mükemmel bir çocuk ayrıca. Hiçbir şey değiştiremez bunu. Benim için herkesten daha özel." Tunç hafifçe yutkunurken suratı düştü.

"Şaka yapmak istedim. Kusura bakma." Omuz silkip bakışlarımı kaçırdım. Şaka yapmak istiyorsa, başka konularda yapmalıydı. Yiğit'e kimse bir şey söyleyemezdi.

Ortamın gerildiğini fark eden Koray dizlerini sıvazlayıp Tunç'u kolu altına çekti. "Kıskandın mı Yiğit'i? O olmasaydı Feza'nın gözbebeği sen olacaktın yine." Tunç kaşlarını çatarak itti onu.

"Ne kıskanacağım be?" diye homurdanırken gözlerini benden kaçırarak ayaklarına dikti. Şişeyi çeneme yaslarken gülümsedim. Cidden kıskanmış mıydı ya? Dikkat etmemiştim. Herneyse. Onun o amaçla kıskanmayacağı gibi, küçüklüğümden bir yaraydı yalnızca. Ona karşı hiçbir hissim yoktu. Umrumda da sayılmazdı.

"Sıkma çocuğu. Altı üstü biraz kıskançlıktan kudurdu." diye mırıldandım işi şakaya vurarak. Koray bana bakıp sırıtırken Tunç gözlerini irileştirip bacağına cimcik attı.

"Senin yüzünden hakkımda yanlış düşünecek!" diye çemkirdi.

"Ben Yiğit'e bakayım." dedim gülümseyerek, ayağa kalkıp çıktım odadan. Yiğit uyuyordu. Üzerini iyice örtüp yanlarına döndüğümde ikili küsmüş gibi görünüyordu.

"Söyle şuna yanımdan kalkıp senin yanına geçsin. Nasıl olsa kıskandığı kişi sensin." dedi Koray bana göz kırparak.

"Tunç Koray diyor ki-"

"Seni döverim!" diye bağırdı Koray'a. Koray ayağa kalkıp yanıma geçti, beni kolu altına çekti. Bu hareketi kalbimin teklemesine sebep olurken unutulu olan küçüklüğümden kalma bu his şaşırttı beni.

"Benden de kıskanıyor musun Tunç Efendi?"

"Koray!" diye kızdı çocuk kaşlarını çatarak. Yüzü kızarınca çilleri iyice belirginleşmişti.

"Ne ya? Yalan söylenmesinden nefret ediyorsun sanıyordum." diye takıldı Koray. Tunç kollarını göğsünde birleştirip başını diğer tarafa çevirdi.

"Daha bir şey demiyorum ben."

"Bence kıskançların konuşma hakları kısıtlanmalı zaten." Tunç dudaklarını iyice birbirine gömdü. Bu tavrı beni gülümsetirken fark etmeden yanlışlıkla başımı Koray'ın göğsüne sürttüm. Koray'ın bakışları bana dönünce sıcakladığımı hissettim. Ateşe deymiş gibi kolunu çekti, ben de geriye çekilip sırtımı koltuğa yasladım.

"Yiğit konuşamazdı o hâlde." dedim sırıtarak.

"Aa Tunç, Yiğit seni çok kıskandığını söylemişti." dedi Koray bir anda. Tunç bir anda ona döndü. "Valla bak, Feza'ya sor istersen." Tunç bana dönünce başımla onayladım. "Küçükken dua edermiş bir araya gelemeyin diye." Tunç hafifçe sırıttı. Bastırmaya çalıştığı barizdi ama bastıramıyordu.

"Bak, kıskanç olan Yiğit'miş yani." dedi sırıtarak sonunda.

"O kabul ediyor ama." dedi Koray.

"Kıskanmak kötü bir şey değil ki." dedim sonunda dayanamayarak.

"Sen karışma." dedi Tunç bana dönerek. Ellerimi havaya kaldırdım. Tekrar Koray'a döndü. "Bu bizim müsabakamız." Omuz silktim.

"Savaş ilanı mı bu?" dedi Koray kaşlarını kaldırarak. Koray omuz silkti.

"Valla ben kabul ederdim. Feza ve seni kıskanıyorum." Ben de küçükken sizi kıskanırdım diyecek oldum ama karışmamam gerektiği aklıma geldi.

"Al işte." diye homurdandı Tunç. Yiğit belirdi kapıda. Uyuşuk adımlarla sendeleye sendeleye gelip yanıma oturdu, göğsüme sokulup gözlerini kapattı. Tunç Koray'a tehditkâr bakışlar atmaya başladı. 'Sus' diyordu o bakışlar. Koray sırıtsa da ses çıkartmadı.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordum Yiğit'e.

"Daha iyi." diye mırıldandı gözlerini açmadan. "Saat kaç?"

"2." dedim duvardaki saate bakarak. Hafifçe esneyip iyice sokuldu bana. Gözlerini araladı.

"Bira mı o?"

"Senin ebenin amına koyarım." dedim Yiğit'e. Kolay kolay küfür etmezdim ama... Homurdanarak gözlerini kapattı. Koray bakışlarıyla sarmaş dolaş bizi süzerek bir homurtu çıkarttı, bakışlarını diğer tarafa çevirdi. Tek kıskanan Tunç değildi anlaşılan. Heyecanlanma Feza, senin de ebenin...

Geçmişim (Gay)Where stories live. Discover now