9. Kıvılcım

1K 94 65
                                    

"Hey..." Momo az önce açtığı garajın kapısını hızla geri kapattı ve sırtını kapıya yasladı. "Senin içeride olduğunu bilmiyordum!" Sesini garajın içinde üzerine bir şeyler giyen Kai'ye duyurmaya çalıştı. "Özür dilerim!"

"Önemli değil, gelebilirsin!" Kapıyı biraz açıp içeri başını uzattı ve sıkıca yumduğu gözlerini yavaşça araladı. Kai üzerine geçirdiği gömleğin düğmelerini ilikliyordu. Momo garaja girerek kapıyı kapattı. "Ne avladınız?" Ahşap dolabın kapağını açtığında kulak tırmalayıcı bir ses garajı doldurdu. "Lanet olası! Bu da senelerdir gıcırdıyor!" Kai Momo'nun bu yarı çocuksu haline gülümsemeden edemedi. "Büyük bir dağ keçisiydi. Kris köşeye kıstırdı ben de işini bitirdim." Köşede duran eski kasalardan birinin üzerine oturup boynunu kütletti. Dağ keçisinin son hamlesi ile boynuzları Kai'nin boynuna denk gelmiş hatta küçük bir kesik açmıştı.

"En son bir dağ keçisi avladığımızda ben çok küçüktüm." Momo elindeki pantolonları dolabın sağ tarafındaki bölmelere koydu. Geçen haftasonu iki araba dolusu yeni kıyafet gelmişti. Her gün onlarca kıyafet parçalanıyor ve yerine yine onlarcası geliyordu. "Babanla mı avlamıştınız?"

Kai sırtı ona dönük olan Momo'yu inceliyordu. Yer yer koyu tonları bulunan kahverengi saçları geçen dört ayda uzamış ve omuzlarını bir karış geçmişti. Kahkülleri gözlerinin hemen üzerine bitiyordu. Kai onu gördüğü ilk kez kahküllerinin Momo'ya yakıştığını fark etmişti. Luhan'ın büyük kız kuzeninin de kahkülleri vardı ama kahkül onu küçük sümüklü bir kız çocuğu gibi gösteriyordu, diye düşündü.

"Hayır, annemle. Beni yanında ilk kez götürmüştü."

"Annen nasıl biriydi?" Kai'nin sesi tereddüt doluydu. Sorusunun Momo'yu üzeceğinden korkuyordu. Momo elindeki çorapları sepete koyup ayağa kalktı. Yerdeki kasalardan birini ters çevirdi ve Kai'nin hemen yanına oturdu.

"Tanıdığım en harika insandı. Disiplinli ama çok da sıcakkanlıydı. Siniri aynı bir tencerede kaynayan süt gibiydi; hemen kabarırdı ama kısa sürede sönerdi de." Momo'nun ses tonu Kai'nin beklediğinden çok farklıydı. Neşeli çıkıyordu sanki hayranı olduğu bir müzik grubundan bahsediyor gibiydi. Bu Kai'yi sevindirdi.

"Upuzun saçları vardı. Bir de sağ yanağında derince bir gamzesi vardı. Gülmediği zamanlarda bile gamzesini görebilirdin." Momo'nun gözleri tüm yıldızları içinde saklıyormuş gibi parlıyordu. Dudaklarında sıcak bir gülümsemenin gölgesi vardı. Kai'nin eli onunkini bulduğunda ifadesi yüzünde dondu. Bunu beklemiyordu.

Sonra Kai, onun yüzünü kendisininkinin tam karşısına konumlandırdı. Momo'nun heyecandan titreyen bacakları Kai'yi güldürmüştü. Yüzünü onunkine yaklaştırdığında Momo gözlerini kapattı. Bu Kai'yi daha çok güldürdü. Dudaklarının birbirini bulması tıpkı ateş yakmak için çıkarılan kıvılcım gibiydi. İkisinin de içinden geçmiş ve kalplerinde bir yerleri ateşe vermişti.

Kısa süreli öpücüğün sonunda, Momo gözlerini açtığında Kai'nin yüzünden silinmeye başlayan gümüş grisi dövmeyi gördü. Bu dövmeyi en son Kai uçurumdan düşecekken görmüştü. "Hey! Yüzün!"

"Biliyorum, çok yakışıklıyım." Kai otuz iki diş sırıtıyordu. "Yüzünde gümüş grisi bir dövme var ve yavaş yavaş siliniyor!"

"Ne?" Kai iki elini birden yüzüne götürüp yokladı. Momo neyden bahsediyordu böyle? Ayağa kalkıp ahşap dolabın kapağında yer alan büyük boy aynanın önüne yürüdü. Yüzünde Momo'nun bahsettiği gibi bir dövme yoktu. Yüzünü Momo'dan tarafa çevirip soru sorarcasına kaşlarını kaldırdı. "Yalan söylemiyorum. Yüzünde... Yüzünde dövme vardı!" Momo hızla ayağa kalktığında üzerine oturduğu kasa devrildi.

Kai'nin yanına gidip yüzünü elleri arasına aldı. Biraz önce gözlerini çevreleyen ve sarmaşıklarının elmacık kemiklerinin üzerine yayıldığı bir dövmesi vardı ve şimdi hepsi silinmişti. "Öpücüğüm sana iyi gelmedi herhalde. Sanrılar görmeye başladın." Kai yüzünü Momo'nun ellerinden kurtarıp onu kendine çekti ve ellerini onun beline doladı.

"Önce soğanı kavurman gerekir." Kyungsoo dolaptan bir şişe su alıp ocağın başındaki Momo'nun yanına geldi. "Sonra domatesleri eklemelisin." Momo tencerenin altını biraz kıstı. Yağ damlacıkları yüzüne sıçrıyordu. "Neden ki? Hepsi pişecek sonuçta?"

"Çünkü hepsinin bir pişme süresi var, domatesler soğanlara göre daha çabuk pişer." Kyungsoo bir bardak su içtikten sonra mutfak dolabından bir önlük çıkardı ve hızlıca başından geçirip iplerini bağladı. "Sana yardım edeyim." Momo şaşkınlıkla büyüttüğü gözlerini ona dikti. "Ciddi misin?"

"Evet, neden sordun?" Kyungsoo çoktan Momo'nun elindeki tahta kaşığı almıştı. "Çünkü normalde bu evde mutfağa düşene bir tekme de diğerleri vurur." Momo ocağın başındaki yerini Kyungsoo'ya bırakıp buzdolabına yöneldi. Kyungoo'nun gülümsemesi onu da güldürmüştü.

Momo elindendeki fenerle birlikte tahta merdivenlerden aşağı bodruma inerken diğerleri bahçede pratik yapıyordu. Karnının ağrıdığını söyleyerek babasından izin almıştı. Babasının inandığını düşünmüyordu ama yine de izin vermesine minnettardı.

Tahta merdivenden çıkan gıcırtılar kulaklarını tırmalıyor, köşelerde bir görünüp bir kaybolan fareler ise Momo'nun sinirini törpülüyordu. Tek eli ile trabzandan destek alırken diğer elindeki pili azalmış fenerle önünü aydınlatmaya çalıştı. Yüzüne yapışan örümcek ağı nefesini kesmişti. Üstünde örümcek olmamasına şükredip yoluna devam etti.

Burası atalarının ilk dönüşümlerini gerçekleştirdikleri mahzene geçiş sağlıyordu. Paslanmış demir kapıyı gördüğünde derin bir nefes aldı. Fakat tozlu hava ciğerlerini yakmıştı. Aralıklı demir parmaklıkların oluşturduğu kapı neredeyse bin yıllıktı. Fazla ses çıkarmaması için dua ederek kapının kilidine asıldığında paslı menteşeden çıkan çığlık yer altının sessizliğini ikiye böldü. Momo yumduğu gözlerini açarken aynı anda sıktığı dişlerini de serbest bıraktı, kilit açılmıştı. İçeri girip kapıyı aralık bıraktı.

Kapı böylesine paslıyken mahzende duvardan duvara bağlı olan zincirler Momo'nun elindeki fenerin loş ışığında bile bir mücevher gibi parlıyordu. Zincirler Valyrian çeliğinden dövülmüştü. Momo'nun küçükken okuduğu kitapta böyle yazıyordu ve büyülü bir alaşım olduğu da eklenmişti satırların arasına. Zincirlerden birini eline aldığında gücü hissetti. Bu zincirler Momo'dan daha fazla dolunaya şahitlik etmişti. Kırılan kemiklerin, uluyan kurtların sesini dinlemişti...

Elindeki fenerin ışığı gittikçe azalıyordu. Buraya inmesindeki asıl amacını hatırladığında acele ile mahzenin diğer bölmesine yöneldi. Ayağına takılan büyük bir taş ile yere kapaklandı, feneri mahzenin bir köşesine fırlamış ve onu karanlıkta bırakmıştı. "Lanet olsun!" Ayağa kalkmaya çalıştı, kolunda açılan yara bir cadının kazanı gibi kaynıyordu. Duyduğu sesle birlikte etrafına bakındı. Birisi, bir şey derin derin nefes alıyordu. "Kim var orada?" Ses kesildi ama biraz sonra karanlığın içinde hiç yoktan gelen kırmızı bir çift göz Momo'nun gözlerini buldu.

  Valyrian çeliği Game of Thrones'da geçen bir çeliktir ve Valyria şehrinde icat edilmiş silah yapımında kullanılan büyülü bir alaşımdır. 

Bölüm hakkındaki görüşlerinizi bekliyorum *-*

Alpha | Kim JonginWhere stories live. Discover now