10. Kanlı Bataklık

988 96 35
                                    

Karanlığın içinden Momo'ya bakan bir çift kırmızı göz alev alev yanıyordu. Momo ellerinden destek alarak ayağa kalktı. 

"Kimsin?" Gözlerin sahibi derin serin solumaya devam ediyordu. Momo'nun tek düşünebildiği onun kırmızı gözleriydi çünkü yakın zamanda insan etiyle beslendiğini gösteriyordu. Momo'nun şu an için onun hakkında tek bildiği de buydu. Kokusunu alamıyordu, hiçbir şey hissedemiyordu. Korkudan patlayacak gibi atan kalbi tüm vücudunu sarsıyordu Momo'nun.

Kırmızı gözler bir an için kaybolduğunda daha çok korktu. Sonra karanlığın içinden bir ses "Momo benim; Taeyong." dedi.

"Sen..." Momo öylesine şaşkındı ki, o buraya nasıl girmişti?

"Buraya nasıl girdin. Kapı kilitliydi, kilidi ben kırdım!"

"Ayrıca gözlerin... Babam bunu biliyor mu?"

Taeyong karanlığın içinde birkaç adım atıp ikisinin arasındaki boşluğu kapattı.

"Hey..." Sağ eli Momo'nun başını okşamak için havaya kalkmıştı.

"Dokunma bana!" Etrafın karanlık olmasına şükretti Momo, çünkü Taeyong karşısında çırılçıplak bir haldeydi.

Taeyong onu dinlemedi ve Momo'nun yüzünü elleri arasına aldı. "Beni dinle! Buradan gidelim." Momo onun ellerinden kurtulmaya çalıştı ama şaşkınlık onu güçsüz bırakmıştı. Taeyong'un elleri bir tonluk demir gibi gelmişti ona.

"Ne dediğinin farkında mısın sen? Gitmekle neyi kast ediyorsun?" Momo derin bir nefes alıp devam etti. "Burası benim evim ve ben seninle hiçbir yere gitmem!"

"Seni aptal kız! Biraz sonra ne evin ne de sürün kalacak!" Momo karanlığa alışan gözlerini Taeyong'kine dikti. O aklını kaçırmış olmalıydı.

"Sürü savaşları başladı!" Taeyong içindeki öfkeyi bastırmak için alnını Momo'nunkine dayadı. Derin ve kısa nefesler alıyordu. Buradan hemen ayrılmazlarsa kan içinde kalmış soğuk bedenleri diğer hayvanlara yem olacaktı. Momo'yu yanında götürmeliydi.

"Lütfen..."

"Benimle gel."

Momo bir şeyler söylemek için ağzını açtığı sırada dışarıdan gelen ulumalarla durdu. Ulumalar öyle güçlüydü ki mahzenin içinde yankılanmıştı. Momo o anda tehlikenin kokusunu aldı. 

Arkasını dönüp demir aralıklı kapıya koştuğu sırada Taeyong onu kolundan tuttu. "Gidersen ölürsün!"

Momo kolunu Taeyong'un elinden kurtardığı gibi aralık bıraktığı kapıyı sonuna kadar açıp karanlık mahzende ilerlemeye başladı. Yukarıdan gelen sesleri her duyduğunda kalbi daha hızlı artıyordu. Ne olur, dedi içinden. Ne olur kimseye bir şey olmasın. Ellerini duvara sürterek tahta merdivenlere ulaştığında boyun bitimine gelen darbe ile kendini yerde buldu.

Kai, Luhan ve Tao'nun arasındaydı. Alfa, Kris ve Suho en önde duruyordu. Üçerli gruplar halinde bir yıldızın köşe noktaları gibi konumlanmışlardı.

Karşılarındaki on beş kişilik sürü hiç yoktan gelmişti. Bahçede pratik yaparken Sehun "Dinleyin!" dediğinde herkes kulak kesilip rüzgarın fısıltılarını dinlemişti. Sonra karanlık ormanın içinden gelen bu sürü, tahta çitlerin üzerinden atlayıp onların bahçesine girmişti. Dönüşüm halinde olmaları onlar için büyük bir avantajdı.

Esen rüzgâr kurtların kokusunu birbirine karıştırıyordu. Kai karşılarındaki sürünün üzerinde göz gezdirdi. Hepsinin gözünde kırmızılık vardı, kimininki silinmeye başlamıştı ama hepsi bir kere de olsa insan etiyle beslenmişti. Bir kurt insan etiyle beslendiği zaman insanlığına ait duyguları yavaş yavaş yok olmaya başlardı ve kısa zaman sonra hissiz bir canavara dönüşürdü. Sadece ölümle beslenen bir canavar.

Kai hepsinin kürkünün farklı olduğuna da dikkat etti. Bu gerçek bir sürü değil hepsi aslında bir omega,diye düşündü Kai. İlk hareket karşı taraftan gelmişti. Sürünün alfası dişlerini gösterip uzunca uluduğunda savaş başlamıştı.

Alfalar karşı karşıya gelirken diğerleri de birbirine girmişti. Kai kendisine düşen kurdu açık alana çekti. Boz bir kürkü olan kurt hemen hemen Kai ile aynı büyüklükteydi. Pençelerini çıkarıp Kai'nin üzerine atladığında Kai sağ tarafa kaydı. Ayaklarının altında kayan toprak bir toz bulutu kaldırmıştı havaya. Ön bacaklarına ağırlık vermemeye çalışarak kurdun üzerine koştu. Pençeleri ay ışığında keskin bir bıçak gibi parlıyordu, pençesini kurdun içinden çıkardığında ise kırmızı parlamaya başladı.

Kai etrafına baktığında Marin'in tehlikede olduğunu gördü. Karşısındaki kurdun altında kalmıştı, hareketi kısıtlıydı. Kai kurdu onun üzerinden aldığında Marin ayağa kalkıp dişlerini beyaz kurdun boğazına geçirdi. Akan kanı Mari'in ağzına doldu. Kurdun hırlaması kulak tırmalayıcıydı. Vücudu şiddetle sarsıldı ve sonra hareketsiz kaldı. Açık kahverengi kürklü bir kurt Sana'nın işini bitirmek için gelirken Kai ve Marin yan yana durup kurdun karşısında etten bir duvar oldular.

Xiumin ve Chen ortalarına aldıkları kurdu devirmeye çalışıyorlardı. Kurt her hamleyi geri püskürtmeyi başarıyordu ama fazla zamanı kalmamıştı. Chen'in pençeleri ile onunki havada karşılaşmış ve iki demirin birbirine çarpması gibi gibi bir ses çıkarmıştı.

Kris'in karşısındaki kurdun kürkü ise koyu kahverengiydi, sağ gözünün altındaki yarayı bir nişan gibi taşıyordu. İkisinin devasa vücudu havada karşılaştı, yere düştüklerinde diğer kurt kendini Kris'ten daha çabuk toparlamıştı. Tekrar Kris'in üzerine atıldı, kalbini hedef almıştı.

Kris onun hamlesini atlatmak için sağ tarafa kaydı. Pençelerinin arasından kayan otlar ona hiç yardımcı olmuyordu. Pençelerini kuru bir toprak parçasına saplayıp kendini durdurduğunda diğer taraftan üzerine gelen kurdu gördü. Kurt onun üzerine atlayacağı sırada Jaehyun'un darbesiyle savruldu ve tahta çitleri kırarak ormanın içine yuvarlandı. Jaehyun Kris'in ayağa kalktığını gördükten sonra kurdun arkasından ormana koştu.

Sehun çevreye göz gezdirdi, her yer kırmızıya boyanmıştı fakat savaş hala bitmemişti. Alfalardan biri ölmeden savaşlar bitmezdi. Sürü savaşları bir ego ya da otorite çekişmesi değildi; sürü savaşları bir ölüm oyunuydu.

Alfanın dişleri öfkeyle birbirine çarptı. Karşısındaki alfaya verdiği hasarın aynısı onda da vardı. Birbirine eş iki piyonun savaşından bir galip çıkması kadar zor bir şey yoktu. Toprak kanlı bir bataklık olana kadar savaşmaları gerekiyordu. Fakat alfa karşısındaki kurdun gerçek bir alfa olmadığının farkındaydı. Bu sürünün arasındaki bağ, ince bir çıkar ipliğinden kurulmuştu ve o ilk hamlede bu bağın koptuğunu fark etmişti. Zor ama kısa yoldan gitmekte karar kıldı, tek hamlede iki yerden yara açması gerekiyordu. Ayaklarını kanla ıslanmış toprağa sapladı ve ardından ileri atılıp evin duvarına oradan da kurdun üzerine atladı. Dişleri kurdun boğazına pençesi ise kalbine saplanmıştı. Geri çekildi ve kurdun yere yığılışını izledi.

Etrafa bakacağı sırada vücudundaki yaranın sızladığını fark etti. Kurt ölmeden önce ona bir hediye bırakmıştı. Karnında açılan yaradan akan kan tüylerini ıslatıyordu. Kırılan kemikleri vücuduna batıyor ve ona kısa ama sürekli acılar çektiriyordu. Arka ayaklarının üzerinde yere düştüğünde Kris ve Sana onun yanına koştu.

"Momo..." Keskin bir acı onun cümlesini yarıda bıraktı. Hepsi o anda Momo'nun yokluğunu fark etti fakat Momo'nunkine ek Taeyong'un yokluğunu fark eden sadece Kai olmuştu.

Bahçelerinde on beş ölü kurt yatarken onlar Momo'yu aramaya başladılar. Luhan da ormanın içinden çıkagelmişti. "Momo! Onu gördün mü? Ormanda mı?" Kris'in sorusu hepsinin zihninde yankılanmıştı ama sorunun muhattabı Luhan'dı.

Luhan "Hayır." diye cevap verdiğinde Kai hızla bahçeyi turladı. Momo'nun kokusunu takip etmek onlar için kolaydı. Hepsi farklı yönlere dağıldı.

Sana ve Kai'ye garaj düşmüştü. "Nerede bu kız!" Sana öyle endişeliydi ki doğru düzgün düşünemiyordu bile. Evin arkasına dolandılar. Kırılmış garaj kapısı, kaybolan siyah jeep ve yerde baygın yatan Jaejoong aslında her şeyi açıklıyordu.  

Bölüm hakkındaki görüşlerinizi yazmayı unutmayın lütfen *-*

Alpha | Kim JonginWhere stories live. Discover now