28. ANAHTAR

2.2K 144 42
                                    


Özlem; ruhumun kalın koyu renkte ki kıyılarına koca bir darbe indirmişti, ruhumda ki  paslı çiviler fırtınıya kendini teslim etmişti sanki, içimde olan darbeler beni ufaltıp yavaş yavaş yok ediyordu. Özlemiştim çocukluğumu hayatımın harika olduğu zamanları en azından ufak bir çocuk için en iyi küçüklüktü, abim ile annemin etrafında akşama kadar oynar, akşam olup her zaman aynı saatte çalan kapıya koşardık abimle gözümde canlanan hatırlar kalbim ritmimi çoktan değiştirmişti. Salıncakta 'daha yukarı' diyerek bağırdığım anlar kalbime sızdı beynimden, ufak bir sızı tüm vücuduma yayılırken gözümden akan damla yanağımdan süzülerek beni terk etti.

İşte böyle tüm acılar terk edecek miydi bizi?

Kıyısı olmayan bir deniz olmazdı ama benim kıyım dünyanın bittiği en uç kısmıydı! Sonsuzluk vardı onda. Hüzün ve akıttığım yaşların gizlediğim yerdi asi ruhumun arkasında.

Etrafa son kes göz atıp, odama çıktım, banyoya girerek aynada kendime baktım. Saçlarım yüzümün önüne döküldü ellerimle onları arkama atarken, soluk yüzüme baktım tüm kanım bedenimi terk etmiş gibi gözüküyordu, akan yaş tanelerim yüzümde ince bir yol olmuştu, o yolun yürüyen tek insanı bendim, acılar paylaşılmazdı bana göre eğer acılarımı görürlerse yanımda olan bir kaç insanında beni terk edeceği, beynimde olan koca bir sinyaldi kalbime yolladığı. Bu ağır bir yüktü her gün altında ezildiğim. Ama her ne olursa olsun nefes almayı asla bırakmadığım günlerdi işte.

Elime batan anahtara baktım, uzun zamandır babamın çalışma odasına girmemiştim, aslında pek uğradığım bir yer sayılmazdı zaten, banyodan çıkıp anahtarı masanın üzerine koydum, çekmecenin içinde ne olduğunu pek merak etmiyordum aslında, belki bir mektuptu... Ama şuan umrumda değildi.

Aşağı inip CD'lerin olduğu bölümde ki aile videoyosu ve resimlerinin olduğu CD'yi çıkardım, DVD'ye takarak mutfağa gittim, bir kaç abur cubur ile geri döndüğümde ekranda abimin kocaman gülümseyen, gözleri şaşı bir resmi vardı, o an gözümden gelen yaş ile gülümsedim acı tadın bıraktığı bir gülümse; insanı ne kadar mutlu eder ki?

Hemen ardından, abimin kolunun altına girmiş muzip bir şekilde dil çıkarmış beni gördüm, abim başını bana doğru çevirip eğmişdi ve bu halime güzel olan gülümsemesi ile karşılık vermişti, çoğu kişi abim uzaklara gitse rahat etsem diye düşünür. Ama ben her zaman yanımda olsa diye her gün yüzümü yastıklara gömerek ağladığım ruhumun çöküş zamanlarını biriktirdim aklımda...

Keşke burda olsalar, dediğim insanlar pişmanlıklarım ile bana batan hayatım...

Ben onların yerine ölmeyi tercih edecek onları asla terk etmeyecek kişiydim. Ama babam beni de onları da terk etmişti. Yani sanırım...

En azından ufak bir kız çocuğu 'geri dönecek' diyordu. Dönecek ama benim babam olarak değil, başka bir kadın ile evlenip beni yanlız bırakan bir adam olarak.

Çalan telefonum ile bakışlarım telefonuma kaydı ekranda çıkan,
'Aras' yazısı kaşlarımı çatmama sebeb olmuştu, aynı zamanda içimde olan bir kasıntıya...

Telefonumu elime alıp aramayı cevapladım.

"Evet." Klasik havalı olmaya çalışın insanların telefon açış şekli gibi ama genelde böyle olurdu işte.

"Diyar?" Dedi çaresiz bir ses;

"Masal." Aniden yerimden doğruldum. "Sen iyi misin? Sesin berbat geliyor." Kısa süren bir sessizlik ve ardından gelen bir hıçkırık sesi. "Masal nerdesiniz?"

"Abimin evinde." Dedi kesik ve zor çıkan sesi ile. Ona cevap vermeyip telefonu hemen kapattım.

Odama çıkıp, üzerime dışarı çıkabilecek bir şeyler geçirdim vakit kaybetmeden bir taksi durağını çoktan aramıştım. 

SUÇLU+16 Where stories live. Discover now