шесть

365 59 30
                                    

gerekirse
hep birlikte ölürüz,

bu zamana kadar sayısı bilinmeyecek kadar çok kez batmış olan güneş, bugün bir kez daha terk etmişti bu tuhaf olaylara ev sahipliği yapan şehri. dünyanın öbür yüzünü aydınlatmak üzere giderken, havadaki tüm kararsızlık ve çaresizliği de beraberinde götürmüştü.

akrep ve yelkovan ise acımasızca birbirini kovalayıp dururken, hoseok kaçıncı olduğunu saymadığı kez jimin'e sesleniyor ve onu uyandırmaya çalışıyordu. bu durumdan kendisini sorumlu tutan seokjin ise, bir köşeye sinmiş ve boynu bükük bir şekilde sessizce jimin'in uyanmasını bekliyordu.

"hoseok..." sonunda gözlerini açan jimin, tepesinde kendisine seslenen hoseok'un ismini mırıldanmıştı. yavaş yavaş kendine gelirken, yayılmış olduğu koltukta oturur pozisyona geçti. gözleri seokjin'i ararken, onu bir köşeye sinmiş bir şekilde buldu. "seokjin?"

ismini duymasıyla başını kaldırıp sarışın çocuğa baktı seokjin. "ah uyanmışsın, sonunda." onu korkutmamak adına yeniden gülümsemeyi denedi ve gidip çocuğun yanına oturdu. bir elini omzuna koyup, yavaşça sıvazladı. "benden korkmana gerek yok jimin, ben de yalnızca sizler gibi bir insanım. tek farkım, bana ikinci bir ömrün bahşedilmiş olması."

"yoksa bu... reeankarnasyon gibi bir şey mi?" öğretmeninin anlattıklarını büyük bir dikkatle dinleyip ardından soru soran bir öğrenci havasına bürünmüştü jimin. seokjin ise bir kaşını kaldırıp düşündü birkaç saniye. "pek sayılmaz."

"nasıl yani? reenkarnasyon değilse ne bu?"

"reenkarnasyon, ruhun öldükten sonra yeni bedenlerde hayat bulmasıdır, jimin. ancak benim ruhum yeniden kendi bedenine döndü. hoseok ile bunu internetten araştırdığımızda ise daha farklı bir tanımla karşılaştık. benim durumuma, farsça'da basübadelmevt deniyor. yani, öldükten sonra yeniden dirilmek, canlanmak anlamında."

duyduklarına inanamıyordu jimin. öldükten sonra dirilmek, yalnızca tüm insanoğlu öldüğünde gerçekleşecek bir şey değil miydi? seokjin nasıl oluyordu da şimdiden bunu yaşayabiliyordu? aklı almıyordu sarışın çocuğun. ancak fazla da sorgulayamıyordu. eğer sorgulamaya kalkarsa, işin içinden çıkamayacağını da çok iyi biliyordu.

sessizce onları dinleyen hoseok, sonunda söze karışacak doğru anı buldu. "ikimizin de bildiği bu kadar. ancak bir sorunumuz var jimin, seokjin'in yeniden canlandığını bizden başka kimse bilmemeli. kaldırıldığı morgdan kaybolduğundan beri ölüsü aranıyor. iş artık kontrolden çıktı bir nevi. dediğim gibi, herkesin onun ölü olduğunu düşünmesi ve seokjin'i görmemesi lazım. eğer onu canlı bir şekilde bulurlarsa... üzerinde korkunç deneyler bile yapmak isteyebilirler, jimin."

kalbi titredi bu kez sarışın çocuğun. seokjin'i canlı halde bulurlarsa gerçekten ona neler yapacaklarını hayal bile edemiyordu. sonuçta bu daha önce duyulmuş şey değildi. medyaya bile düştüğü an zaten bu her şeyin bittiği anlamına gelirdi. 

yani seokjin şu an, açık hedefti.

"pekâlâ, sizi sonuna kadar koruyacağım. gerekirse hep birlikte ölürüz."

  三  

tüm saatler bir buçuğu gösterirken, üç genç sessiz bir şekilde ayrıldı evlerinden. binadan çıkar çıkmaz jimin'in arabasına atladıklarında, arabayı çalıştırdı sarışın çocuk. onları kendi evine götürecekti. çünkü hepsinin farkında olduğu bir şey vardı; merhumun en yakını olan kişi, yani hoseok ile görüşmek isteyecek birileri illa ki çıkacaktı. zor duruma düşmek istemezlerdi.

"hazır mısınız çocuklar? yola çıkıyoruz." gülümseyip arka koltukta oturan iki gence sorusunu yönelttiğinde, kafalarını sallayarak yanıtlamışlardı onu. bu, evet anlamına geliyordu. metropol halkı derin bir uykuya dalmışken ve her yer neredeyse zifiri karanlıkken ilerliyorlardı otobanda. yalnızca otobanın aydınlanmasını sağlayan lambalar ve şehirler arası yolculuk yapan kamyonlar, tırlar veya otomobiller bulunuyordu etraflarında.

güvende sayılırlardı, şimdilik.

arabayı süren sarışın çocuk, bir benzin istasyonunun önünde durdu. "beni burada bekleyin, istasyonun marketinden almam gereken bir şey var." siyah şapkasını takıp, alnına dökülen saçları ile gözlerini iyice gizlediğinden emin olduğunda araçtan indi. ceketinin yakalarını pek dikkat çekmemesi için hafiften yukarı kaldırmış ve ellerini de ceketinin cebine atmıştı.

içeri girdiğinde, kasadaki görevli ile kısa bir göz teması kurdu. "merhaba, saç spreyiniz bulunuyor mu acaba?"

genç adam sağ taraftaki rafları gösterdi. "soğuk içecek dolabının karşısındaki reyonda bulabilirsiniz." bunun üzerine içecek dolabının olduğu tarafa doğru yürüyen jimin, karşısındaki saç spreylerini görmüştü. teneke kutuların üzerindeki renkleri inceledi.

"mor, mavi, siyah, pembe, gümüş, yeşil, hm..."

karar vermek onun için birkaç dakika almış olsa da sonunda pembe olanı seçti. seokjin'e en çok bunun yakışacağını düşünüyordu. ayrıca şu anki kumral saçlarından oldukça da uzak sayılabilirdi. parmak uçlarında yükselip kutuyu aldıktan sonra yeniden kasaya ilerledi ve ödemesini yaptıktan sonra gence iyi geceler dileyip istasyonun marketinden ayrıldı. 

arabanın kapısını açıp içeri girdiğinde, gülerek elindeki sprey kutusunu salladı. "bak sana ne aldım seokjin?" 

seokjin yaklaşıp çocuğun elindeki kutuyu aldı ve birkaç saniyeliğine inceledi. "ama bu saç boyası, jimin! hem de pembe!" kaşlarını çattığında, jimin kendini savunmaya geçti. "içlerinden en düzgünü ve sana en yakışanı da buydu. neyse, haydi seni küçük dokunuşlarımızla değiştirelim."

onları sessizce izleyen hoseok ise dayanamayıp kahkahayı basmıştı. "tanrım, seokjin'i pembe saçlı göreceğim hiç aklıma gelmezdi! bu çok eğlenceli olacak!" yanındaki seokjin'den karnına bir dirsek yediğinde, canının acısıyla yüzünü ekşitmiş ve susmuştu.

yaklaşık beş dakika içerisinde yeni saçlarına kavuşmuştu seokjin. hem de bir otomobilin içinde. ve arabasının içi battığı için sinirlenen jimin ise buna aldırış etmemeye çalıştı. sonuçta daha sonra tüm temizliği onlara yaptıracaktı. 

"şu an fark ettim de... bu saçlarla bile çok güzel görünüyorum." biraz eğilip öndeki dikiz aynasından kendini inceleyen seokjin, parmaklarını yeni saçlarında gezdiriyordu. daha sonrasında ise siyah şapkasını takmış ve yeniden yerine oturmuştu.

  三  

saatler iki buçuğu gösterirken, üç gencin yolculuğu daha bitmemişti. evlerinin birbirine bu kadar uzak olması onların suçu değildi elbet. bunlar yalnızca zaman içinde gerçekleşen basit unsurlardı.

seokjin, uykusu geldiği için arkadaki koltuğa yayılarak uyumuş, hoseok ise ön tarafa yani jimin'in yanındaki koltuğa geçmişti. sahil yolundan gidiyorlardı şimdi. sahilin yakınındaki tüm dükkanlar kapalıyken, yalnızca benzin istasyonları ve onların marketleri açıktı. 

ve jimin'in de hafiften bastıran uykusu, onun işini hiç de kolaylaştırmıyordu. arada bir gözleri kapanıp başı önüne düşse de hoseok hemen onu dürtüyor ve yeniden canlanmasını sağlıyordu. ilerdeki virajı gören jimin, oturuşunu dikleştirip iyice sarıldı direksiyona. genelde virajlardan dönerken korkuyor ve her seferinde kaza yapacağına inanıyordu. ancak şu ana kadar hiç kaza yapmamıştı.

bu kez ise yolun zaten boş olmasının verdiği rahatlıkla aracın hızını düşürmemesi, jimin'in birinci hatası olacaktı. virajı dönerken korkularına engel olamayıp aşırı heyecan yapması ve gözlerini kapatması onun ikinci hatası olacaktı. bariyerlere çarpa çarpa boş sahil yolunda ilerleyen araç sonunda taklalar atarak denize yuvarlandığında, belki de bu jimin'in iki hatasının bedelini ödemek zorunda kalan diğer iki gencin ölümüne yol açacaktı.

bölüm sonu

basübadelmevt | 2seokTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon