девять

266 52 51
                                    

böylece yalnızca
benim olmuş olursun,

saat gece yarısını geçmişti. tıpkı seokjin'in ilk canlanışı olan o andaki gibi.

hoseok ise tatlı bir uykunun kollarında ve bir düşün ortasındaydı. düşünde seokjin ile birlikte bir lunaparktaydı. iki genç içeri girer girmez ilk olarak bir atlı karıncanın yanına gitmişlerdi. hoseok büyük bir istekle beyaz bir atın üzerinde otururken, seokjin ise dışarıda durup onu izlemeyi tercih etmişti.

kahve saçlı çocuk atıyla beraber güzelce dönüp dururken, bir terslik baş gösterdi. ilk tur tamamlandığında, pembe saçlı çocuk olduğu yerde yoktu. ikinci turda ise aynı yerde duruyor ve hoseok'u huzursuz eden bir tavırla gülümsüyordu. üçüncü turda yeniden aynı yere geldiğinde ise, pembe saçlı çocuk bir kez daha ortadan kaybolmuştu.

bu durumda tedirginleşen hoseok, tur bittiğinde heyecanla atlı karıncasından inmiş ve seokjin'in olduğu yere doğru koşmuştu. tuhaf olan şey ise, pembe saçlı çocuğun aynı yerde oluşuydu. tuhaf gülümsemesi devam ederken boynunu sağa yatırmış ve elinde tuttuğu renkli balonların ipini hoseok'a uzatmıştı. "hayatım, bak sana çok güzel balonlar aldım."

bir terslik döndüğüne emindi hoseok. seokjin'in bir kaybolup bir göründüğüne adı gibi emindi. yüzündeki tuhaf gülümseme ise durumun ürkütücü olduğu gerçeğini kanıtlar haldeydi. kalbinin titremesine engel olamadı. gözünden yuvarlanan bir damla yaşı geri yakalayamadı. ve titreyen dudaklarını belli olmasın diye ısırsa da, bu seokjin'in gözünden kaçmadı.

düşünden nefes nefese uyandığında, yutkundu ve tüyleri ürperen kollarını sıvazladı. bir yerlerden soğuk hava geliyordu ancak tüm camların kapalı olduğuna da emindi. kalp atışları normale döndüğünde ve yeniden uykusuna döneceği sırada, bu kez yanında uyuyan seokjin'e tuhaf bir şeyler olduğunu fark etti.

pembe saçlı ölü çocuğun tam üzerinde dumana benzer ruhani bir şey vardı ve aynı noktanın etrafında dönüp duruyordu. o nokta, seokjin'in kalbiyken; bu dumana benzer şey, seokjin'in ruhundan başkası değildi.

gözlerine inanamadı hoseok. dirsekleri üzerinde yavaşça doğrulup koltukta oturur pozisyona gelirken, gözlerini seokjin'den bir saniyeliğine bile ayırmıyordu. biraz önce sakinleşen kalbi daha güçlü atmaya başladı bu sefer. seokjin'in üzerinde dönüp duran ruhu ise, bir dakikalık bir bekleyişin ardından daha fazla beklemedi ve bir spiral şeklini alıp pembe saçlı ölü çocuğun aralık dudaklarından içeri girdi. hemen ardından çocuğun dudaklarından giren ruhu tüm bedeninde dolaşıp ayak parmak uçlarına kadar uzandı. daha sonrasında durgun kalbi yeniden atmaya başlayıp damarları aracılığıyla tüm vücuduna temiz ve taze kan gönderdi. ciğerleri yeniden hava ile doldu, pembe saçlı çocuk nefes alıp vermeye başladı. canlanma aşamasının son belirtisi ise, bir anda açılan gözleri ve başını koltuğun kırlentinden hızla kaldırışıydı.

bedeni titrerken ve gözünden bir damla yaş süzülürken, başını sola çevirip yanında korkuyla kendini seyreden hoseok'a baktı. "hoseok?" hareketsizce kendisini seyreden sevdiğinin yanağına her iki elini de yerleştirip nazikçe okşadı. "hayatım?"

sonunda kendine gelen hoseok, yanağındaki elleri tuttu ve uzun zamanın özlemiyle sıcak öpücükler kondurdu. ardından bir elini, seokjin'in kalbinin üzerine yerleştirdi. gerçekten de atıyordu. tüm insanlarınki gibi, şimdi seokjin'in kalbi de atıyordu. kendini daha fazla tutamayacağını anlayan hoseok, pembe saçlı çocuğu omuzlarından tutup kendine çekti ve kollarının arasına alıp sıkıca sarmaladı. bir kez daha ellerinden kayıp gitmesinden korkuyordu.

çocuğun saçlarına parmak uçlarını daldırıp nazikçe okşadı. ardından yüzünü elleri arasına alıp dudaklarını uzunca öptü. kendi vücut sıcaklığı bu şekilde seokjin'e de bulaşmış ve oğlanın canlanması şimdi gerçekten de tamamlanmıştı. ancak görünürdeki tek fark, öldükten sonra boynunda oluşmaya başlamış olan hafif morluklardı. bunu her ikisi de dert etmedi, artık canlandığına göre yenilenen hücreleri sayesinde zamanla o morluklar da iyileşirdi.

"seni seviyorum," diye fısıldadı hoseok. "seni zamanında birçok kez kırdığım için fazlasıyla pişmanım ve bir daha asla ellerimden kayıp gitmene izin vermeyeceğim. sıradaki ölümünde seokjin, tanrının beni de senin yanına alması için dua edeceğim. seni bir kez daha kaybetmeye kalbim dayanmaz." yeniden sarıldı çocuğa. uzun yıllar gibi gelen birkaç günün acısını biraz da olsa bu şekilde çıkartabilirdi.

aradan bir saat geçmiş ve akrep ile yelkovan bir buçuğun üzerine gelmişti. bu bir saatlik süreçte ise hoseok tıpkı ilk canlanmasında olduğu gibi yeniden seokjin'i yıkamış ve tüm bakımını yapmıştı. vücuduna güzel kokular sürmüş, saçlarını kremlemiş, jimin'in rahat kıyafetlerinden giydirmişti.

şu an ise mutfakta, yere kurdukları bir sofranın etrafında karşılıklı oturuyorlardı. sofralarında jimin'in buzdolabında buldukları bir kutu vişne suyu vardı ve birer shot bardağına boşaltılmıştı. tabaklarında ise akşam yemeğinden kalma köfteler, yanında ise birer kase sıcak çorba vardı. sofranın sağ ve sol uçlarına birer mum yakılıp yerleştirilmişti. arka planda bir keman sesi eksikti şimdi. bunu da belki müzik setinden sağlayabilirlerdi ancak jimin'in uykusunu bölmek istemezlerdi.

"bu imkânlarda elimden ancak bu kadarı gelebildi. hem bu da bizim yeni romantizm anlayışımız olur, fena mı?" hoseok konuştuğunda, seokjin buna kıkırdamıştı. eski günlerini yad ediyorlardı şimdi. yıllardır birlikte çıktıkları romantik akşam yemeklerinin bir benzerini kendi imkânlarıyla hazırlamakta da bir sakınca görememişlerdi. hem böylesi onlara göre daha samimiydi.

gecenin bir vakti sessiz ve sakin bir şekilde mutfakta yemeklerini yedikleri sırada, jimin odasından çıkmış ve su içmek üzere mutfağa uğramıştı. dürüst olması gerekirse hoseok'u görür görmez korkmuştu da. "hoseok, gecenin bu saatinde mum eşliğinde kiminle yemek yiyorsun?"

"seokjin ile yiyorum, neden böyle dedin ki?" jimin'in sorusuna bir anlam verememişti kahve saçlı çocuk. karşısında oturan seokjin'i fark etmemesi mümkün değildi.

"seokjin ile mi?" bunun üzerine jimin'in şaşkınlıkla gözleri büyümüş ve gözlerini ovalayıp hoseok'un karşısındaki yere tekrar tekrar bakmıştı. ancak her seferinde koca bir boşluktan fazlasıyla karşılaşmıyordu. test etmek için gidip salona baktığında, seokjin'i bıraktığı yerde bulamadı ve tekleyen kalbine aldırmadan yeniden mutfağa gitti. "s-seokjin... y-yerinde y-yok... ama b-bu nasıl o-olur?"

şimdi anlamıştı hoseok. seokjin yalnızca ona görünüyor olmalıydı. fena değil, diye düşündü. artık hayalet bir sevgilim oldu. dudaklarında bir tebessüm eşliğinde, jimin'i kolundan tutup yanına çekti ve oturmasını sağladı. "seokjin gerçekten burada, tam karşımda. yaklaşık bir saat önce basübadelmevt olayı yeniden gerçekleşti. yani anlayacağın üzere jimin... seokjin şu anda yaşıyor ve görünüşe bakılırsa onu yalnızca ben görebiliyorum..."

"h-hayalet... hayalet gibi mi yani?"

"sayılır...."

duyduğunun şaşkınlığını üzerinden atamayan jimin, daha fazla dayanamamış ve hoseok'un dizleri üzerine bayılmıştı. bu durum karşısında diğer ikili ise aşırı bir tepki vermemiş, gayet doğal karşılamıştı. sonuçta insanlar her gün birilerinin canlandığına veya daha sonra görünmez oluşuna şahit olmuyordu.

"keşke jimin'e de görünebilseydim..." diye dudağını büzüp mırıldandı seokjin. "olsun," diye yanıtladı onu hoseok. "belki de böylesi daha iyidir. böylece yalnızca benim olmuş olursun." ardından kahkaha atıp bardağındaki vişne suyunu seokjin'in bardağına tokuşturdu ve içmek üzere dudaklarına götürdü.

bölüm sonu

basübadelmevt | 2seokWhere stories live. Discover now